Acanthus: Eski Yunan’dan beri süsleme sanatlarında kullanılan bitkisel bir motif. Türkçe’de Akanthus ya da Akantus olarak yazılır. Türkçe’de yanlış olarak kenger diye adlandırılsa da tümüyle farklı bir bitkidir.
Agora: Antik Yunan kentlerinde stoalar ile çevrelenmiş, içinde ya da yakınında tapınak, bouleuterion gibi dini ve resmi yapıların bulunduğu toplumsal ve ticari yaşamın yoğunlaştığı alan.
Ağaç Direkli Cami: Örtü bölümünü taşıyan ağaç direklere sahip cami tipi. Çok sayıda ağaç direkle taşınan ahşap çatılı bu yapılar, genellikle 13. yüzyıl Anadolu Selçuklu mimarlığında ve sonrasında yaygın bir tiptir. Diğer ağaç süsleme bölümleri de önemlidir.
Akademizm: Sanat dallarında akademik öğretimin kalıplarına bağlı, yeni arayışlara karış çıkan anlayış.
Akropolis: Antik Yunan kentlerinin en yüksek tepesinde bulunan, savunma amacıyla genellikle sarp bir tepe üzerine inşa edilen özel bölge.
Alegori: Bir olayı semboller yoluyla anlatmak.
Alem: Yapıların kubbe ve külah gibi yerlerinin tepesinde, sancaklarda çoğunlukla yarım aya benzer formda bezeme elemanı, bir çeşit tepelik. Maden ya da taştan yapılmış olabilir.
Alınlık: Antik yapıların cephelerinde çatı ile korniş arasında yer alan üçgen biçimindeki kısım. Bir portalin ya da bir pencerenin çerçeve içine alınmış üst kısmına da bu ad verilir.
Altı Dayanaklı Cami: Merkezi planlı, üzerini örten büyük kubbesi altı sütun ya da paye tarafından taşınan cami tipi.
Altılı çiçek: Enine kesitli altı yapraklı hatayı (Bkz. Hatayi)
Altın kesim: Sanatta uyum ve oranlama konusunda en yetkin ölçüleri verdiğine inanılan formül. Altın kesim, bir doğru parçası ikiye bölündüğünde küçük parçanın büyüğe oranının, büyük parçanın bütüne oranına eşit olması olarak tanımlanabilir. %
61.8 en yaklaşık değerdir.
Ampir: Batı dillerinde “Empire” olarak tanınan sanat akımının dilimizde kullanılan şekli. Batı ülkelerinden alınan bir üslup olup, klasik antikitenin bazı özelliklerini yansıtır
Antikite: Yaklaşık olarak İ.Ö. 6. yy. ile ı.S. 3. yy. arasındaki Yunan ve Roma kültürlerine verilen ad.
Apsis: Kiliselerde koronun arkasında bulunan ve camilerdeki mihrap kısmının
karışlığı olan, tonoz ya da kubbe ile örtülü bölüm.
Arasta: Çarış, dizi dükkanlar. Bazen önlerinde revak yada karışlıklı sıraların arasında
örtü bulunanlar bir tür kapalı çarpı oluştururlar.
Arkhitrav (Arşitrav). Antik mimarlıkta sütunların taşıdığı, bir sütun ekseninden diğer
sütun eksenine uzanan taş hatıllara (kiriş) verilen ad.
Atrium: Antik Roma konutlarında evin bir bölümünü oluşturan, etrafı sütunlarla
çevrili avlu.
Avlu: Genellikle üstü açık iç mekan. Çevrede yapı birimlerinin dizilerek bir bütün
meydana getirdiği iç mekân.
Avlulu Medrese: ıç avlusunun üstü açık olan medreseler için kullanılan bir sanat
tarihi deyimi.
Ayak: Paye, taş ya da tuğladan örülmüş taşıyıcı mimari öğe.
Aydınlık Feneri: Örtülü iç mekanlara ışık sağlamak için düzenlenmiş bölüm. Genellikle kubbe ya da çatının ortasında daha yüksek ve etrafı camekanlı ışıklık.
Barbotin: Keramiklerin süslenmesinde kullanılan bir teknik. Doğrudan kabın üzerine (astarsız) yine keramik hamuru yapıştırmak yoluyla bir takım kabarık figürlerin işlenmesi.
Bazilika: Hıristiyanlığa geçişte ve ilk Bizans devrinde oldukça çok sayıda yapılmış bir kilise tipidir. Bu tip yapılar doğu-batı ekseni üzerinde uzanan dikdörtgen bir zemin şeması gösterir. Doğu kısmında yarım yuvarlak şeklinde apsis kısmı yer alır.
Bazilikalarda orta mekan iki ya da dört sütun disizi ile bölümlere ayrılmıştır. Bu bölümlere Nef adı verilir. Apsinin önünde tören yapılan kısma Bema denir. Bazilikaların batı yönünde narteks adı verilen giriş mekanları bulunur. Narteks’in
önünde ise atrium denen bir avlu yer alır.
Beyzî: Oval
Bordür: Kenar, genellikle süslemeli kenar şeriti.
Bouleuterion: Antik Yunan kentinde yönetimle ilgili işlerin görüldüğü meclis binası (Günümüzdeki şehir meclisi ya da senato karışlığı).
Büst: ınsanın vücudunun başını ya da göğüsten yukarısını gösteren heykel.
Çan Kulesi: Kilise çanının bulunduğu yapı. Başlı başına bir mimari yapıt sayılabilecek örneklerine de rastlanır.
Çapraz Tonoz: ıki beşik tonozun dik açıyla kesişmesinden oluşan tonoz biçimi.
Darüşşifa: ıifahane, hastahane gibi sağlık kuruluşlarına verilen eski adlardan biri.
Deformasyon: Biçim bozma. Bir sanat yapıtında betimlenen figürlerin belli yerlerinin
figürü tanınmama derecesine vardırmadan bozulmaya uğratılması. Batı sanatında
özellikle Maniyerist üslubun kullandığı yöntemlerden biri olan deformasyon, Rönesans
sanatındaki kusursuz anatomik tanımlamaya karış çıkış yollarından biridir.
Dehlizli Kiliseler: Son Bizans devrinde ortaya çıkmış bir kilise tipidir. Kubbe kasnağı
yüksektir. Kubbealtı mekanını üç taraftan basık bir dehliz çevirir. Ayrıca bu tip
kiliselerde binanın cephesine çok önem verilmiştir. Bütün örneklerde çok süslü bir
cephe görülür.
Detay Natüralizmi: Bir sanat yapıtındaki ayrıntıların titiz bir gözlem sonucu son
derece ince bir işçilikle doğaya uygun bir biçimde betimlenmesi. Özellikle 15. yüzyıl
kuzey sanatında karışmıza çıkan bu anlayışta her bir ayrıntı doğadaki aslının küçük
bir kopyası gibi betimlenir. Detay natüralizminin en iyi örnekleri, 15. yüzyıl kuzey
sanatında dinsel konulu resimlerin arka planlarındaki manzaralarda görülür.
Devşirme Malzeme: Başka yapılardan derlenmiş ve ikinci kez kullanılmış yapı ya da
süsleme malzemesi. Aynı dönemden olabileceği gibi , daha eski dönemden de devıirme
malzeme kullanmak her devirde yaygın bir değerlendirme yöntemi olmuştur.
Dışavurumculuk (Expressionizm): 20. Yüzyılın başlarında ızlenimciliğe tepki olarak
ortaya çıkan ve sanatçının duyguların renklerle ya da deformasyon yoluyla
belirtmesini amaçlayan anlatımcı sanat akımı.
Dilimli Kubbe: 1) ıçi yarım yuvarlak, dışı dilimli olan kubbe. 2) Tonoz parçalarından
oluşan kubbe.
Divanî: Türklere özgü hareketli ve girift bir yazı üslubudur. Harfler ve sözcükler
birbirlerine kaynaşmıştır.
Diyaganol: Çapraz.
Dor Düzeni: Antik mimarlıkta kullanılan düzenlerin kurallara en bağlı olanı. Ahşap
tekniğine özgü detayların taşa geçirilmesiyle ortaya çıkmıştır.
Dört Yarım Kubbeli Cami: Merkezi planlı, büyük kubbesi dört yandan birer yarım
kubbe ile desteklenen cami tipi.
En’am: En’am suresi ile diğer Kur’an surelerinin bir kısmını içeren kitaba verilen ad.
En-am-ı şerif de denilir.
Equesterian: Atlı portre. Batı sanatında resim ve heykel alanında soylu ya da önemli
kişileri betimlemek için kullanılmış bir portre türüdür. En başarılı örneklerini
Rönesans’ta Donatello ve Verrocchio’nun yapıtlarında gördüğümüz bu tür portreler,
modeli onurlandırıcı ve yüceltici bir anlam taşırlardı.
Eyvan: Üç tarafı ve üstü kapalı, bir tarafı bütün genişliği ile bir avluya ya da diğer bir
mekana açılan yapı birimi.
Eyvan Tipi Türbe: Gövde bölümü eyvan biçiminde olan bir grup Anadolu mezar
anıtına verilen ad.
Fevkâni: Bulunduğu yerin eğimi ya da çevresindeki yapıların durumu yüzünden, bir
alt yapı üzerine oturtulan camiler için kullanılan bir terim. Yüksek, yükseltilmiş
anlamına gelir. Alt katta genellikle gelir getiren dükkanlar bulunur.
Forum: Antik Roma kentlerinde, kent merkezinde yer alan, içindeki ve çevresindeki
yapılarla Yunan kentlerindeki agora ile aynı işlevi taşıyan alan.
Fresk: Yaş sıva üstüne boya ile yapılan resim ve süsleme.
Gamalı Haç (Swastika): Kollarının uçları saat ibresi yönünde, dik açı yaparak
kıvrılmış eşit kollu haç.
Gotik: Avrupa’da Ortaçağ mimarisine verilen ad. 12. yy.ın ortasından Rönesans’a
kadar olan süreyi içeren Gotik, resim ve heykeli de kapsayan genel bir üslup halinde
ele alınır. Geç Gotik, Uluslararası Gotik (Bkz. adı geçen madde) gibi alt başlıklara da
ayrılmıştır.
Gölge-Işık: Batı sanatında nesnelere hacim ve derinlik kazandırma yöntemi. Bir sanat
yapıtında belli kesimlerin karanlık bırakılması, buna karışn belli yerlerinde parlak
renklerle boyanması sonucu elde edilen görsel etki.
Gül Pencere: Genellikle Gotik katedrallerin cephelerinde yer alan daire biçimindeki
vitraylı pencere.
Gymnasion: Eski Yunan ve Roma kentlerinde beden eğitimi ve spor etkinliklerinin
yapıldığı yer.
Haliç işi: 15. yüzyıl sonunda mavi-beyaz tekniğin keramiklerde kullanılan bir
uygulaması. ınce spiral dallar üzerinde minik çiçekler, yapraklar yer alır.
Han/Kervansaray: Kervan yolları üstünde belirli aralıklarla yapılmış olan konaklama
yapıları. Genel adı”Han”dır. (Bkz. Ribat, Sultanhan) Ticari ve yarı askeri sivil mimarlık
örnekleri olan bu yapılar, kent içlerinde de bulunabiliyordu.
Hataî (Hatayi): Doğu Asya kökenli süsleme motifleri grubu. Stilize edilmiş şakayık,
nar, iri yapraklar ile bunların gonca ve sapları başlıca öğeleridir.
Hayat Ağacı: Türk ve İslam süsleme sanatlarında hurma ve benzeri ağaçlara verilen
ad. Cenneti sembolize eden resimlerde yada süslemede simetri ekseni olarak çokça
görülür.
Hazire: Camilerin kıble tarafında bulunan küçük mezarlık.
Hippodromos: Eski Yunan ve özellikle Roma kentlerinde at ve araba koıularının
yapıldığı, etrafı seyirci yerleri ile çevrili alanlar.
Hünkâr Mahfili: Camilerde hükümdara ayrılan bölüm. Bazen galerinin bir bölümü,
bazen ayrı bir daire şeklindedir.
Izgara Planı (Dama Tahtası): Birbirine paralel ve dik sokaklar arasında kalan kare ya
da dikdörtgen yapı alanlarından (adalardan) oluşan kent planı. Bu tip kent
plancılığının mucidinin Miletoslu Hippodamos olduğu ileri sürülmektedir.
İki Yarım Kubbeli Cami: Merkezi planlı, büyük kubbesi ana eksen üzerindeki iki
yarım kubbe tarafından desteklenen cami tipi.
İyon Düzeni: Antik mimarlıkta kullanılan, İyonya’da geliştirildiği için bu adla anılan
düzen. Dor düzenine oranla daha incelmiş sütunları, sütun kaideleri ve volütlü sütun
başlıkları ile ayırt edilir.
İzlenimcilik (Empresyonizm): 19. Yüzyıl sonunda Fransa’da ortaya çıkan, ışık
etkilerine dayanarak doğayı anlık görüntüsü ile resimlemeye dayanan sanat akımı.
Kaat’ı: Oyma. Herhangi bir şekil ya da yazının kağıt, deriden oyularak çıkartılmasıyla
meydana getirilen bir süsleme sanatıdır. Oyulup çıkarılarak başka yere yapıştırılan
kısma “Erkek oyma”, oyulan kısma ise “dişi oyma” denilir.
Kaburgalı Tonoz: Genellikle beşik tonozlarda ve diğerlerinde destek kaburga
sisteminin görülebildiği tonoz biçimi.
Kalem işi: Yapıların genellikle iç yüzeylerinin bezenmesinde kullanılan bir süsleme
türü. Boya, taş, ahşap yüzeyler üzerine fırça ile boyanan renkli nakışlar.
Karolenj: Charlamange (şarlman) döneminde (9. yüzyıl) gelişmiş olan sanat üslubu.
Kasnak: Bir mimari yapıda kubbenin oturduğu ve yapının üslubuna, türüne göre
çokgen yada yuvarlak olan kaide.
Katakomp: Yeraltı mezarı, Katakomplar, ilk Hıristiyanların gizlice toplanıp ayin
yaptıkları yerlerdi.
Katedral: Piskoposluk kilisesi. Genellikle boyut açısından normal kiliselerden daha
büyüktür.
Kavsara: Portal (taçkapı), mihrap gibi yerlerin yarım kubbeye benzeyen üst bölümü.
Kaya Mezarı: Bir yamaçta kayaya oyulmuş bir oda ya da odalardan oluşan, çoğu kez
bezemeli bir fasada sahip mezar tipi.
Kemer: Dairesel, örgülü ara taşıyıcı ve bezeme öğesi. Düşey kuvvetleri eğri kuvvetlere
çevirip kemer ayaklarından zemine taşıyan geçiş elemanı.
Kesme Taş: Düzenli yontulmuş taş. Hem duvar öğesi hem bezeme için düzenli
işlenmiş taş ve bu taşlarla örülmüş duvar tekniği. Çoğunlukla kaplama malzemesi
olarak yüzeylerde kullanılır.
Kontur: Çevre çizgisi. Figürleri ya da motifleri çevreleyen çizgi.
Korint Düzeni: Antik mimarlıkta kullanılan bir düzen olup, stilize akant yaprakları ile
bezeli sütun başlıkları yoluyla diğer düzenlerden ayrılır. Dor ve ıyon düzeninden daha
geç bir dönemde ortaya çıkmıştır.
Köşebent: Dikdörtgen ve kare formlu biçimlerde köşelere yapılan süslemeler verilen
ad.
Köşk Mescit: Genellikle Sultanhanı adı verilen bir dizi 13. yüzyıl Anadolu Selçuklu
kervansarayının avlu ortasında dört kemer üstünde yer alan mescit bölümüne verilen
ad. Osmanlı döneminde de kullanılmıştır.
Kubbeli Bazilika: Bazilika ile merkezi planlı tipin birleşmesinden meydana gelen yapı
türü.
Kubbeli Medrese: ıç avlusunun üstü örtülü olan medreseler için kullanılan sanat
tarihi deyimi.
Kûfî yazı: Arap harflerinin düz ve köşeli olarak kullanılmasıyla oluşmuş erken üslup
ve bundan geliştirilmiş bir yazı türü.
Külliye: Değişik işlevli yapılardan meydana gelen yapılar topluluğuna verilen ad.
Kümbet: Gömme bölümü, gövde (ziyaret) bölümü ve kubbesinin üstünde külahı
bulunan mezar anıtları için kullanılan sanat tarihi deyimi (farsça=kubbe).
Lahit: Tahta, taş (mermer), kurıun ya da pişmiş topraktan yapılan, içine ölünün
yerleştirildiği özel sanduka.
Mağrip Üslubu: ıspanya ve Kuzey Afrika’nın İslam sanatı üslubuna verilen genel ad.
Malakâri: Yapıların daha çok iç yüzeylerinde kullanılan ve yüzeysel alçı kabartmanın
renklendirilmesi ile elde edilen bir süsleme tekniği.
Medrese: Yüksek düzeyde öğretim kurumu. Bu amaçla yaptırılmış mimarlık eseri.
Anadolu dışında genellikle açık avlulu, Anadolu’da ise avlusunun üstü açık ve kapalı
olmak üzere iki tipte gelişmiştir. Kaynağında 9-11. yüzyıl Horasan bölgesi konut
mimarisini bulmak mümkündür.
Megaron: Prehistorik çağlardan itibaren Ege çevresinde uygulanmış, kısa tarafında
giriş bölümü olan ön dehliz ve dikdörtgen bir odadan oluşan ev tipi. Yunan
tapınağının prototipi.
Merkezi Planlı Yapılar: Bu tipin zemin şeması altıgen, sekizgen veya yuvarlaktır.
Üstleri kubbe ile örtülüdür.
Mescit: Genel anlamda cami. Anadolu’da minberi olmayan, vakit namazları için
kullanılan küçük camiler.
Mihrap: Cami ve mescitler ile namazgâhlarda kıble yönünde belirleyici mimari öğe.
ımamın önünde durduğu bölüm. Genellikle etrafı çerçevelenmiş, duvarda küçük bir
girinti biçiminde yapılmıştır.
Minber: Camilerde cuma namazında hutbe okunan yer. Genellikle birkaç basamak
yükselen bir mimari öğe. Kapı, basamak, basamak korkulukları, köık ve külah (taç)
bölümleri bulunur. Ağaç ya da taştan olabilir. Çok basitlerinden çok bezemelilerine
kadar değişik türlerine rastlanır.
Mitolojik: Mitolojiye ilişkin her türlü olgu ve oluşumlar. Batı sanatında genellikle
Yunan ve Roma mitolojilerinden konu alınmış yapıtlarda görülen nitelikler.
Mozaik Çini: Değişik renklerde sırlanmış levha ve parçaların alçı zemin içinde
dondurulmasıyla elde edilen bir süsleme tekniği.
Muhakkâk: Sülüse benzeyen ancak daha fazla yatık ve uzun çizgileri olan büyük boy
yazı üslubu.
Mukarnas: Kademeli olarak taşmalar yapacak biçimde, aşırtmalı olarak yanyana ve
üst üste gelen, üç boyutlu görünüm veren bir geçiş ve dolgu öğesi. Petek biçimi bir
görüntü ile yarım kubbelerin içini dolgulayan İslam sanatı öğesi. (Sarkıtlı olanlarına
istalaktit denilir).
Murakka: ıstenilen kalınlığı sağlayacak kadar kağıdın birinin suyu diğerinin aksi yöne
gelecek şekilde kola ile yapıştırılmasıyla elde edilen mukavvadan yapılan albüm.
Üzerine hattatların ayrı ayrı kağıtlara yazdıkları hatlar, minyatürler, varaklar v.s.
yapıştırılır.
Murassa: Kıymetli taşlarla bezenmiş.
Müselsel: Bütün harfleri ve kelimeleri birbirlerine bitişik olarak yazılan bir yazı
üslubu.
Natüralizm: Sanat yapıtının doğal gerçekliğe uygun bir biçimde yapılmasını savunun
anlayış. Batı sanatında Rönesans’la birlikte ortaya çıkan Natüralizm, çağımızın başına
kadar etkili olmuştur. Natüralist üslup içinde nesneler doğadaki gibi, insan gözünün
gördüğü gibi betimlenirler. Araştırıcılar natüralist üslubun ilk belirtilerin ıtalyan
ressam Giotto’nun yapıtlarında bulurlar. Yine de natüralizmin en olgun anlatımı
Rönesans sanatçılarının yapıtlarında görülür.
Nef (Sahın): Yapılarda sütunlarla ya da payelerle ayrılan her bir bölüm. Yol.
Nekropol: Antik Yunan ve Roma kentlerinde genellikle kentin dışında yer alan
mezarlık alanı.
Neo-Klasik (Türk): 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında bir sanat akımı. Eski
Türk ve İslam sanatından alınmış mimari ve süsleme öğelerinin kullanılması ile ortaya
çıkan ilk ulusal akım.
Neo-Klasisizm: 18. yüzyılın ikinci yarısında Almanya’da ortaya çıkan, ancak
Fransa’da daha çok uygulanma olanağı bulan ve antikiteden esinlenerek klasik
formlara dönüşü amaçlayan sanat anlayışı ve üslubu.
Nesih: Metinlerin kopya edilerek çoğaltılmasında kullanılan yuvarlak karakterli bir
yazı üslubu.
Niş: Duvarda küçük ölçüde ve düzgün girinti.
Odeon: Sözcük anlamı Grekçe “şarkı söylemek” olan Odeion, içinde müzik yapılan
yerdir. Çoğu kez küçük bir tiyatro biçiminde ve genellikle üstü kapalı bir yapıdır.
Nef (Sahın): ı.Ö. 8. yüzyılda gelişen kolonizasyon hareketlerinin
sonucunda Doğu’ya özgü panter, aslan, geyik gibi hayvanların; lotus palmet gibi bitki
ve çiçeklerin; sfenks, grifon gibi fantastik yaratıkların Yunan sanatında yaygın bir
biçimde kullanılmasıyla oluşan üslup.
Orientalizm: Batı resim sanatında Delacroix gibi sanatçıların öncülüğünü yaptığı,
konusunu Doğu’dan alan sanat yapıtlarına yer verilen üslup.
Oyma Ajur: Delikli olarak uygulanan süsleme biçimi.
Palmet: ılkçağ sanatından beri kullanılan bir bezeme motifi. Dilimli simetrik yaprak
şeklinde olup, adını Yunanca palma = el sözcüğünden alır.
Pandantif: Kare altyapıdan kubbe eteği olan daireye geçiş öğesi.
Payanda: Destek, yükü karışlamak üzere eklenmiş duvar parçası.
Paye: Örülerek meydana getirilmiş tek taşıyıcı. Ayak.
Perdah Tekniği (Lüster): Perdah tekniği çini ve keramik alanında bir sır üstü
çalışmasıdır. Kap istenen renkte sırla sırlanıp fırınlandıktan sonra perdah adı verilen
madde ile istenen örnekler yapılır ve az hararetli, dumanlı bir fırında tekrar fırınlanır.
Bu fırınlamadan sonra, kap madeni bir parlaklık kazanır.
Pieta: ısa’nın betimleniş türlerinden biri. Bu türde ölü ısa’nın gövdesi annesinin
kucağında ya da kolları arasındadır. Kökeni 14. yüzyıl Almanyası olan bu
kompozisyona daha çok resim sanatında rastlanır. Ama heykel alanında da çok önemli
örnekleri vardır.
Polis: Çevresinde bir sur bulunan, aşağı kent ve gerisindeki akropolis adı verilen
yüksek bir tepeden oluşan kent (site) devleti.
Portal: Taç kapı, Tâk kapı adı da verilen bezemeli ana giriş.
Rakursi: Bir nesnenin perspektif kurallarına uygun olarak kısaltılarak gösterilmesi.
Örneğin bir resimde tuval yüzeyine dik olarak yerleştirilmiş herhangi bir nesne bu
yöntemle verilir.
Rasathane: Gözlemevi. Gökbilimi için kullanılan medrese türü.
Realizm: Romantisizme tepki olarak doğmuş, görünen gerçekliği olduğu gibi tuvale
aktarmayı amaçlayan sanat akımı.
Renkli Sır Tekniği: Osmanlılar tarafından uygulanan bir çini tekniği. Bu teknikte
boya kullanılmaz. Sırın kendisi renklidir. ılk olarak, levha üzerinde sırların birbirine
karışmasını önleyen, kontur oluşturan bir madde ile sınırlar belirlenir. Daha sonra,
istenilen renkli sırlar boya gibi kullanılarak levha renklendirilir ve fırınlanır. Isı
kapışsında eriyen sırlar kontur içinde kalarak birbirlerine karışmazlar.
Revak: Sütun ve payeler tarafından taşınan kemerler arkasında yer alan, üstü örtülü
uzun bölüm, güneş ve yağıştan korumalı yürüme bölümü. Portik.
Reyhanî: Muhakkâk adı verilen yazı çeşidinin küçüğü.
Ribat: Kaynağı ileri karakol anlamında olan yarı askeri yapılar. Sonradan, han ve
kervansaraylar için geç döneme kadar kullanılan yerleşik bir terim.
Rik’a: Türklerin ortaya çıkardığı bir yazı çeşidi. “Mim”lerin gözü kapanmış, “Sin” ve
benzeri harflerin dişleri kalkmış, noktalar çizgilere dönüşmüştür. Daha çok el
yazısında kulllanılır.
Rokoko: 18. yüzyılda ortaya çıkan süslemeci sanat akımı. Resim sanatında saray
yaşamından alınan konular ön plana geçmiş, heykeller dekoratif amaçlı biblolara
dönüşmüş, mimaride ise bitkisel motifli bezemeler tavan ve duvar yüzeylerinde
süsleme amacıyla bolca kullanılmıştır.
Romanesk: Karolenj dönemini izleyen ve Gotik’e geçişi sağlayan dönem. Bu dönem
mimarisinde kitlesel görünüm, ağır bir taş işçiliği ve kaba oranlar dikkati çeker.
Romantisizm: 18. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan ve aklın kurallarına karışt,
duyguların yansıtılmasına önem veren sanat akımı.
Rumî: Türk ve İslam sanatında Batı kökenli süsleme motifi. Yarım palmetlerden
türediği ya da hayvansal kökenli olduğu araştırıcılarca tartışılan rumî, Batı illerinde
arabesk olarak adlandırılır.
Sakıf: Camilerde son cemaat yerinin dışında ek bir bölüm. Özellikle iç avlusu olmayan
yapılarda, cemaatın hava şartlarından korunması amacına yöneliktir.
Salbek: şemsenin iki ucunda bulunan tepelik biçimindeki uzantılar.
Sekiz Dayanaklı Cami: Merkezi planlı, büyük kubbesi sekiz paye ya da sütuna
oturan cami tipi.
Selâtin: Sultan sözcüğünün çoğulu. Sultanlar tarafından yaptırılan büyük camilere
Selatin Camii denir.
Sella (Cella): Eski Yunan ve Roma’da içinde kült heykelinin korunduğu, tapınağın en
kutsal bölümü.
Sfenks: Başı ve gövdesi farklı türlerden (genellikle başı kadın ve gövdesi aslan gibi)
oluşan fantastik yaratık.
Sfumato: Hava perspektifi. ılk kez Rönesans’ın büyük ustası Leonardo’nun
yapıtlarında rastlanan bu yöntemde figürlerin arkasında uzanan manzara gittikçe
soluklaşır, buğulu gri bir ton alır. Bu yolla izleyicide bir derinlik etkisi uyandırılır.
Rönesans dönemine kadar çizgisel perspektifle sağlanan derinlik, bu buluşla daha
inandırıcı ve gerçekçi bir boyut kazanmıştır.
Sgrafitto: 11. yüzyıldan ilk Osmanlı dönemine değin kullanılan keramik tekniği.
Kullanılan hamur kırmızı renkli, kaba ve gözeneklidir. Kap astarlandıktan sonra sivri
uçlu bir aletle motifler çizilir ve istenilen renkte saydam bir sırla sırlanır. Çukur
kısımlarda sır daha koyu, diğer yerlerde ise daha açık olarak motifler belirlenmiş olur.
Sıbyan Mektebi: Küçük çocukların okuma yazma ve Kur’an okumayı öğrendiği okul.
Sır: Keramikler üzerinde koruyucu, cam benzeri tabaka.
Sıraltı tekniği: Keramik boyalarının bisküvi halindeki keramikler üzerine boyanarak
üstlerine sır çekilmesi, boyaların sır altında kalması ile oluşan teknik.
Silme: Duvar yüzeylerinde süsleme amacıyla yapılmış şerit biçimindeki çıkıntılara
verilen ad.
Sit: Site, city sözcüklerinin dilimize geçen şekli. Kapalı bir grup oluşturan yapı
toplulukları, birbirinden ayrılmadan korunması gereken alanlar için teknik terim
olarak kullanılmaktadır.
Slip Tekniği: ılk dönem Osmanlı keramiklerinde hamur kırmızıdır. ışte bu kırmızı
rengi kapamak, beyaz ve düzgün bir yüzey elde etmek için keramikler astarlanır. Slip
tekniğinde de esas olan bu astardır. Bu teknikte süsleme astarla yapılır. Burada astar,
normaldeki halinden daha koyudur. Kırmızı hamurlu kap üzerine, istenen motiflere
göre fırça ile astarla süsleme yapılır ve istenen renk, saydam sırlanır.
Son Cemaat Yeri: 14. yüzyıldan itibaren cami ve mescitlerde yaygın olarak kullanılan,
ana mekanın dışında yarı açık hazırlık bölümü.
Stadion (Stadium): Antik Yunan ve Roma’da atletizm sporu için kullanılan, etrafında
oturma basamakları bulunan, bir ucu yarım daire biçiminde sonlanan, uzanlamasına
dikdörtgen plana sahip olan alan.
Stil Galante: Zarif üslup. Almanya’da 14. yüzyıl sonu ile 15. yüzyıl başında egemen
olmuş bir sanat anlayışı. Uluslararası Gotik’le sıkı sıkıya ilişkili olan bu anlayışta
figürler yumuşak, zarif ve incelikli bir biçimde betimlenir, sıcak renklerle boyanırdı.
Stilize: Üsluplaştırılmış. Doğadaki formların belli bir üslubun ya da tekniğin gereği
sadeleştirilmiş şekli. Stilize çiçek motifi…
Stucco (Stuk): Alçı yoğunluklu süsleme tekniği.
Submiken: İ.Ö. 2000-1600 yılları arasında en parlak dönemini yaşayan Miken
keramik sanatının İ.Ö. 12. yüzyıl sonlarında kısa bir dönem yeniden canlanması.
Özellikle Atina’da sözkonusu geçiş çağına verilen isim.
Sultanhanı: Anadolu Selçuklu döneminde çoğu sultanlar tarafından yaptırılan han ve
kervansaraylar için kullanılan sanat tarihi deyimi. Genellikle biri kapalı, diğeri açık
avludan meydana gelen iki bölümlü bir şema gösterirler. Açık avlu ortasında “köık
mescit” bulunur. Taş süslemeler özellikle girişlerde yoğunlaşır. Her türlü konaklama
gereksinimini karışlayan vakıf kuruluşlardı.
Sunak (Altar): Tapınağın içinde ya da yakınında bulunan, tanrılara sunulan adaklar
için kullanılan, genellikle taştan yapılmış öğe. Küçük boyutlarda olduğu gibi, anıtsal
yapı türünde olanları da vardır.
Sülüs: Yuvarlak karakterli, daha çok kitabelerde kullanılan, kitaplarda ise başlıklara
mahsus büyük boy bir yazı üslubu.
Sütun: Genellikle mermerden, yekpare, taşıyıcı mimari öğe.
Sütunçe: Küçük sütun. Mihrap ve portal gibi yerlerde daha çok dekoratif amaçla
kullanılır.
Şadırvan: Bir çeşit meydan çeşmesi. Özellikle cami avlularında, çepeçevre muslukları
olan çokgen su tesisi.
Şam işi: 16. yüzyıl başında hem çini hem de keramiklerde kullanılan bir tekniktir. En
önemli özelliği sırın pek parlak olmaması nedeniyle renklerin puslu görünmesidir. En
karakteristik renkler, puslu bir yeşil ve mordur.
Şapel: 1) Tek mekanlı küçük kilise. 2) Büyük bir kilise ya da katedralde bir kutsal
kişiye adanmış dua mekanı.
Şemse: Süslemede kullanılan oval, dairesel biçimde dilimli ya da düz motifler.
Tabhane: Misafirhane. Dini yapıların bir bölümü olup, özellikle gezici dervişlerin
misafir edildiği oda.
Taç kapı: (Bkz. Portal).
Tak (Zafer Takı): Eski Roma’da zafer kazanan komutan ve imparatorlar adına inşa
edilen, üzeri tonoz kemerle örtülü bir ya da üç gözlü geçitlere sahip olan yapı.
Talik: Yatık çizgileri uzun, dik çizgileri kısa bir yazı çeşidi. Yaygın, hafif sağa yani
geriye yatıktır.
Tek Kubbeli Cami: ıbadet mekanının tamamını ya da tamama yakın bölümünü tek
kubbenin örttüğü cami tipi.
Tepelik: Kompozisyonu oluşturan süs düzeninin üst ya da tepe kısımlarında bulunan
motifler.
Tevkiî: Kelimelerin arası birleştirilerek yazılan bir yazı üslubu. Resmi divanlarda
kullanılan bir yazı çeşidi idi. Sülüse benzeyen daha yumuşak hatlı ve hareketli büyük
boy yazılardır.
Tığ: Tezhipte desenin bitiminde, ciltte şemse ve köşebent kenarlarında kullanılan
yardımcı süsleme motifi.
Tonoz: Taş ya da tuğladan örülerek meydana gelen bir mimari örtü elemanı. Biçimine
göre beşik tonoz, aynalı tonoz, çapraz tonoz, kaburgalı tonoz, yelken tonoz gibi adlar
alır.
Transept: Örtü sisteminde nefleri dik açı ile kesen ve altyapıya da yansıyan birim.
Kiliselerde apsisin önünde nefleri dik olarak kesen uzun mekan. Kilisenin planını bir
haç biçimine sokan bu mekanda kral galerisi ve kilise orgu da yer alır. Bazı kiliselerde
haç biçimli planın doğusunda da ek bir transept bulunur.
Tromp: Kare altyapıdan kubbe eteğini hazırlayan sekizgene geçiş öğesi (tonoz bingi).
Tümülüs: Eski Yunan ve Roma’da bir yeraltı mezar odası ile bunun üzerine toprak ya
da taş yığılmasıyla meydana getirilen yapay tepeden oluşan mezar tipi.
Türbe: Gövde (ziyaret) bölümü ve örtüsü bulunan mezar anıtı.
Ulu Cami: Her şehrin ya da büyükçe yerleşme merkezinin en büyük camii. Cuma
namazının topluca kılınması yanı sıra cemaatin bir araya gelmesini gerektiren
durumlarda kullanılır. İran’daki adı Mescid-i Cuma’dır.
Uluslararası Gotik: 14. yüzyıl sonunda ilk kez Fransız sarayında beliren bir sanat
üslubu. Bir üslup olarak temelde Gotik’e bağlı olan bu anlayışta özellikle manzara
ayrıntılarına, hayvanlara ve giysilere gerçekçi bir yaklaşım sözkonusudur. Ama bu
gerçekçilik, daha geç dönemin esinini doğadan alan ve Masaccio ile Donatello’nun
yapıtlarında anlatımını bulan gerçekçi yaklaşımdan farklıdır.
Vaaz Kürsüsü: Belli gün ve saatlerde imamın vaaz vermek için çıktığı, koltuk ya da
küçük balkon şeklindeki bölüm.
Vitray: Renkli camların belli bir kompozisyon düzeni içinde bir araya getirilişi.
Avrupa’da özellikle kiliselerin pencerelerini süsleyen vitraylarda, doğaya özgü
motiflerin yanında dinsel konular da belli bir düzen içinde resimlenmiştir.
Volüt: ıyon sütun başlıklarında bulunan spiral biçimli kıvrımlar.
Yunan Haçı Planlı Yapılar: Zemin planları haç biçimli kiliseler. Ortada pandantifli
kubbe yer alır. Yunan haçı planı serbest ve kapalı olmak üzere iki tiptir. Serbest haç
planında, haçın kolları arasında hiçbir mekan yoktur ve boş bırakılmıştır. Bu tipte
daha çok binanın üzeri çatı ile örtülüdür. Kapalı Yunan haçı planında, haçın
kollarının arası kapatılmıştır. Burada birtakım mekanlar yer alır.