Arkeolog Hilal Erden Sanatın Yolculuğu için ”Johann Sebastian Bach” yazısını yazdı.Kendisine teşekkür eder okumanızı tavsiye ederiz.Sizlerden de yazı yazmak göndermek isteyen olursa bekleriz…
Bach’ın Yaşamı
Otuz Yıl Savaşları’nı izleyen yıllardı.Savaşın yaraları henüz sarılmaya başlamıştı.1648 yılında imzalanan Vestfalya Barışı,Avrupa’da yeni bir düzeni de beraberinde getiriyordu.Yüzyıllardır süren mezhep çatışmaları bir anlamda sonuca ulaşmış,Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nda Katolikliğin yanı sıra,Lutherci ve Kalvenci inanış resmen tanınmıştı.Fransa,Avrupa’daki en önemli güç konumuna gelirken,350 küçük devletten oluşan Almanya tam anlamıyla bir parçalanmışlık içindeydi. Almanya’yı oluşturan prensliklerde büyük maddi ve manevi yıkımlar birbirini izliyordu.Pek çok kentte nüfus yarı yarıya azalmış,zaten kötü durumda olan sanayi ve buna bağlı olarak ekonomik yaşam adeta durma noktasına gelmişti.Ancak,dev bir eserin sessiz sedasız sonuçlanmak ve kendi kendini taçlandırmak üzere olduğunun kimse farkında değildi.Yüzyılı aşkın bir süredir Almanya ‘nın Thüringen ve Saksonya bölgesindeki şehirlerde”müzik işçileri” olarak çalışan bir aile,zaman içinde oluşturdukları piramidi neredeyse tamamlamışlardı.Piramidin tepe noktasını oluşturacak son taş da,21 Mart 1685’te yerine yerleşti.Böylece,yüzyıllardır çeşitli kentlerde kantorluk,orgculuk,borazancılık ve saray müzikçiliği gibi görevlerde bulunan ve o dönemde adları neredeyse”müzikçi”kelimesinin yerine kullanılan bu aile müzik tarihinin temeline yerleşti.Yüzyıl içinde sabırla oluşturulan bu dev yapı tüm müzikal birikimini zirveye taşımış ve en genç üyesi sayesinde ölümsüzlüğü yakalamıştı.Tüm aile üyeleri gibi müzikle uğraşacağına kesin gözüyle bakılan bu bebek,her zaman yapıldığı gibi,bebeğe vaftiz babalarının ön isimleri verildi: Johann Georg Koch ve Sebastian Nagel’in isimlerini alan bu erkek bebek,kilise defterine Johann Sebastian Bach olarak kaydedildi.
BACH’IN ESERLERİ
KANTATLAR
Bach’ın eserleri söz konusu olduğunda,neredeyse bütün kaynaklarda,ilk sırayı kantatları alır.Bestecinin bini aşkın eseri incelendiğinde kantatların ve org eserlerinin toplamının,tüm eserlerinin yarısından fazla olduğu görülür.Bach,1710’lu yılların ortalarına dek ağırlıklı olarak org eserleri bestelemiş.Kantatlara göz attığımızda,bu eserlerin büyük bölümünün dini yapıtlar olduğunu,Bach’ın yaklaşık yirmi kadar da dindışı kantat bestelediğini görüyoruz.Çalgı için bestelenen sonattan farklı olarak kantat,ses için yazılmış bir eserdir.İtalyanca şarkı söylemek anlamına gelen cantare fiilinden türetilmiştir.Bugünkü anlamıyla sözcük ilk kez,İtalyan besteci Alessandro Grandi’nin(y.1580-1630)1620 yılında yayımlanan Cantade et arie a voce sola(ses için Kantat ve Arya) adlı eserinde kullanılmıştır.Genellikle din dışı sözler üzerine bestelenen ilk kantatlar,sürekli bas üzerine,metindeki her kıta için ayrı bir melodi içeriyordu.Bach’ın dini kantatlarının gelişimi ise,Lutherci ayinlerin gelişimiyle yakından bağlantılıdır.Bestecinin kaleminden çıkan ve doğruluğundan emin olduğumuz en eski dini kantat 1707 yılında Mühlhausen’de bestelenen BWV131 Aus der Tiefen rufe ich sözleriyle başlayan eserdir.Kantatın metni kentteki Meryem Ana Kilisesi papazı Georg Christian Eilmar tarafından kaleme alınmıştır.”Aus der Tiefen rufe ich dir…”(Tanrım tüm kalbimle sana sesleniyorum…)sözleriyle başlayan 130. Mezmur,bir yakarış duasıdır.Bestecinin bu dönemde bestelediği diğer kantatlar şunlardır:
BWV 106 Gottes Zeit ist die allerbeste Zeit-Actus tragicus(1708),BWV71 Gott ist mein König(1708),
BWV196 Der Herr denket an uns(1708?),
BWV4 Christ lag in Todes Banden (1707-1708).
Ayrıca BWV 150 Nach dir,Herr,verlanget mich sözleriyle başlayan kantatın 1708-1710 yılları arasında bestelendiği sanılmakla birlikte,Bach’ın eseri olduğu şüphelidir.Bu dönem eserleri arasında bestecinin dehasını en iyi yansıtan örnek BWV 106 Actus tragicus adıyla anılan kantattır.Bir cenaze töreni için bestelenmiş olan eserin,büyük olasılıkla BWV131 eser sayılı kantatla aynı dönemde yazıldığı sanılmaktadır.
BWV 244 Matthaus Pasyon-Ermiş Matta Pasyonu
Matta incilindeki anlatımda İsa’nın Eski Ahit’teki kehanetleri yerine getirmesi,çeşitli mucizeleri ve yeni yasaları ön plana çıkar.Gümrük memuru olarak çalışan Matta,İsa’nın havarileri arasına girmesini şöyle anlatır:”İsa yoldan geçerken,Matta adında birinin gümrük yerinde durduğunu gördü.Ona ‘ardım sıra gel’ dedi.O da kalkıp İsa’nın ardı sıra gitti.İsa,Matta’nın evinde sofraya oturmuşken,gümrük vergisi toplayanlarla günahlılardan oluşan büyük bir kalabalık gelip O’nunla ve öğrencileriyle birlikte sofraya oturdular.Bunu gören Ferisiler İsa’nın öğrencilerine sordular:’Öğretmeniniz neden gümrükvergisi toplayanlarla,günahlılarla birlikte yemek yiyiyor?’İsa bunu duyunca onlara şöyle dedi:’Sağlamlara değil, hastalara doktor gerekir.Gidin de şunun anlamını öğrenin:’Ben kurban değil,acıma isterim’Çünkü doğru kişileri değil günahlıları çağırmaya geldim.'(Matta9:9-13)
Matta’nın anlatımında İsa’nın kurtarıcı,Mesih yönü vurgulanır.Özellikle yaşamı düzenleyici davranışlarda bu öğretiden çok faydalanılmıştır.İsa’nın çektiği acılar ve çarmıha gerilme olayı ,insanlığın kurtuluşu için önceden bildirilen olaylar olarak algılansa da,en son anda Mesih’in ağzından ”Tanrım,tanrım,neden beni bıraktın? yakarışı duyulur.
KAYNAKÇA:BACH(AYDIN BÜKE) KABALCI YAYINCILIK
Arkeolog
Hilal ERDEN