Yüksek Lisans Sanat Tarihi öğrencisi Gülşah Pala Sanatın Yolculuğu için ”Kervansaraylar ve Aksaray Sultan Hanı” yazısını yazdı.Kendisine teşekkür eder, bu güzel yazıyı okumanızı tavsiye ederiz…
Anadolu Selçuklu şehir dışı kervansaraylarının en anıtsal örneği olan Sultan Han, Konya-Aksaray yolu üzerinde Konya’ya 94 km ve Aksaray’a 40 km uzaklıkta, ana yolun 4 km güneyindeki Sultan Han’ı kasabasında yer almaktadır. Yapı çeşitli yayınlarda kitabeleri, onarımları, mimari ve süsleme özellikleriyle tanınmıştır. Bir askeri üs olarak da kullanıldığından çeşitli savaşlara sahne olmuştur. Hem ticari hem de askeri amaçla kullanılan kervansaray geçirdiği onarımlardan sonra günümüzde müze işlevinde kullanılmaktadır.
Aksaray Sultan Han’ının mimari ve süsleme özelliklerini anlatmaya başlamadan önce Anadolu Selçuklu kervansaraylarının genel özelliklerinden bahsetmemiz gerekirse; eski devirlerde süratli taşımacılığın olmaması, yolculuğun kervanlarla uzun sürelerde yapılması sebebiyle kervanların dinlenip, ihtiyaçlarını karşılayacak yapılara ihtiyaç duymuşlardır. Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Anadolu içlerine doğru yayınlan Türk boyları kısa zamanda yolların güvenliğini ve merkezi otoriteyi sağlayarak, harabe durumda olan şehirlerde özellikle 13.yy içinde yoğun bir imar faaliyetine girişmişlerdir. Bunun sonucu olarak şehircilik bakımından en önemli yapılar olan kervansarayların en güzel örnekleri verilmeye başlanılmıştır.
Orta Çağ’da doğu ile batıyı birleştiren dünya ticareti iki yolla yapılmaktaydı. Bunlardan ilki dünya ticaretinin bir kısmını üzerinde taşıyan Baharat Yolu, diğeri ise dünya ticaretinin büyük bir kısmını üzerinde taşıyan İpek Yolu idi. Bunun sebebi İpek Yolu’nun üzerinden geçtiği ülkeler dönemin en zengin ülkeleri olasıydı. İpek Yolu Çin’in Şian kentinden başlayarak Türk illerini kat ettikten sonra ve İran üzerinden, bir kolu Suriye’nin Lazkiye Limanına ulaşır, diğer bir kolu ise Anadolu’nun topraklarına girerdi. Anadolu Selçuklu Döneminin önemli kentleri olan doğuda Erzurum, Sivas, Kayseri ve Konya’da düğüm oluşturan bu yollar kuzeyde Sinop, güneyde Antalya’ya kadar uzanırdı. Adeta, doğu-batı, kuzey-güney yönünde Anadolu’yu hiçbir ülkede olmadığı kadarıyla bir ağ gibi dolaşırdı. (Fotoğraf 2)Yolların Anadolu’da bu kadar yayılmasının sebebi yoların güvenliği, merkezi otoritenin kuvvetliliği ve zamanın bazı sultanlarının da misafir edebilecek ticaret yapısı kervansarayların varlığıydı. O.Turan Orta Anadolu’daki ilk Selçuklu kervansarayının, II. Kılıç Arslan Kervansaray’ı olduğunu söylemektedir. Doğan Kuban’ın görüşüne göre de II. Kılıç Arslan, Miryakefalon’da Bizanslıları yendikten ve Danişment Beyliği’ne son verdikten sonra Orta Anadolu’da ilk Selçuklu hanını inşa ettirmiştir. 13.yüzyılda, (1206) Altunapa Hanı’ndan sonra 200 civarında han yapılmıştır.
Şüphesiz ki yollar üzerine korunaklı hanların inşa edilmesi, yapılan araştırma ve kazılar sonucunda Anadolu Selçuklu Devleti öncesinde de bu yapı tipinin kullanıldığını ortaya koymaktadır. Romalıların Lager’ler ve Bizanslıların Ksenodokion adlı yapıları yollarda geceleyenler için yapılan hanlardandır. Ne yazık ki bugün bu yapıların örnekleri günümüze gelememiştir. İslam dünyasında büyük yol hanları (özellikle Orta Asya’nın pagan dünya sınırında hem han hemde ribat olarak hizmet gören yapılar) küçük savaşçı grupları da barındırıyorlardı. Barthold, sadece Buhara çevresinde 10. yüzyıldan önce, neredeyse her köyde bu amaca tahsis edilmiş yapılar olduğunu yazmaktadır. İran ve Orta Asya’daki kervansarayların askeri amaçları olduğunu Nizam-ü’l-Mülk ‘ün seyahatnamesinden anlamaktayız. Türkistan ve Harezm kazı ve araştırmaları, bir kapalı bölüm bide avlu etrafında odaları olan kervansaray örneklerini ortaya koymuştur. Harezm ‘de Belevli Kervansarayı 10. ya da 11. yy a tarihlenen bu yapı kalıntılarından biridir. Anadolu’daki yol hanlarının da aynı işlevi gördüğü açıktır.
Kervansaraylar genelde bir deve yürüyüşü ( 7–8 saatlik) mesafelerde, kale gibi sağlam, dönemin süsleme özellikleriyle bezemeli, sosyal yardım ve kültür müesseseleriydi. Çoğunlukla sultan, vezir ve büyük devlet adamları tarafından inşa ettirilen yapılar kamu yararına çalışırdı. Bu yapılar içerisinde veya yanında zamanın, insan ve hayvanlarının her türlü ihtiyacını karşılayacak: yiyecek içecek, bol su, mescit, hamam, kütüphane, baytar, doktor, berber, her çeşit tamir ustası, rehber gibi donanıma sahip idiler. Kervansaraylar yalnız Müslüman Türklere değil ticaretle uğraşan tüm yabancılara da hizmet vermekteydi. Evliya Çelebi’nin aktardıklarına göre; kervansaraylara gelen kervanlar akşam Ezan’ı okunmadan içeri girmek zorundaydı. Eğer başlarında bulunan rehberleri tanıdık ise içeri alınabilirlerdi. Sabah Ezan’ı okunmadan yani gün aydınlanmadan dışarı çıkamazlardı. Dışarı çıkmadan önce ortaya bir tellal çıkar kervanların eksik ve yitik bir şeylerinin olup olmadığı sorulur eksik ve yitik tamamlanmadan kapılar açılmazdı.
Önemli kervansaraylar genellikle bir açık avlulu kısım ile bir kapalı bölümden meydana geliyordu. Bazılarında ise sadece kapalı kısım bulunmaktaydı. Bu arada bu iki tipin karışımından meydana gelen kervansaraylarda vardı. Yazın kapalı bölümde insanlar, açık bölümde ise hayvanlar kalırdı. Kışın ticari sirkülâsyonun azalmasıyla birlikte kapalı bölümde (yüksek olan sekilerde) insanlar ve (daha aşağıda olan bölümlerde) hayvanlar birlikte kalırlardı. Büyük programlı yapılarda ise sultan, vezir veya özel misafirlerin kalacağı özel odalar bulunuyordu. Bu odaların bazılarında su ve tuvalet mekânı da vardı. Kervansarayların bir kısmında mescit “köşk mescit” olarak ayrı bir bölüm halinde avluda yer alıyordu. Barış zamanında ticaret yapısı, savaş zamanında ise askeri amaçlı kullanılan kervansaraylar işlek ticaret yollarının üzerinde bulunarak tarihe tanıklık etmişlerdir.
Kitabelerden anlaşıldığına göre Aksaray Sultan Han’ı 1229 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Avlu taç kapısında, kapı kemerinin güneyindeki iki parçalı çokgen yazıttan yapın mimarının, Konya Alâeddin Camisi’nde imzası bulunan ve yine Konya’daki Karatay Medresesi’nde de çalışmış olduğu düşünülen Muhammed(yâda Mehmed) bin Havlan el Dımışkî’dir. Yapının vakfiyesi günümüze gelememiştir. Kalabalık kervanların uğrak yeri olan han III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yangın geçirmiş, mütevellisi Siracüddin Ahmed tarafından 1268–69 yılında tamir ettirilmiştir. Son yıllarda civarındaki köylülerin taş ocağı haline gelen Sultan Hanı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1959–68 yılları arasında kısmen restore edilerek koruma altına alınmıştır.
4680 metrekarelik bir alanı kaplayan Sultan Hanı düz araziye kurulmuş bir kale görünümündedir. (Fotoğraf 3) Kesme taş malzemeyle örülen duvarlar 24 adet kuleyle desteklenmiş, üstte mazgal dizisiyle çevrilmiştir. Ancak dendanlar ve mazgal dizileri günümüze ulaşamamıştır. Arazinin kuzeydoğu- güneybatı aksında yer alan yapı, 50×62 m ölçülerinde revaklı avlulu yazlık kısım ile 50×33 m ebadındaki kapalı kışlık kısımdan oluşan iki bölümlü bir plana sahiptir. (Plan 1)
Yapının doğu cephesinin ortasında mermerden yapılmış dışa taşkın ve iki yanındaki benden duvarından yüksek tutulmuş abidevi bir taç kapı yer almaktadır. (Fotoğraf 4)Gösterişli süslemeye sahip olan taç kapının derin nişi on iki sıra mukarnas kavsara ile taçlandırılmıştır. Zikzak motifli sütunçeler kuşatma kemerini taşımamaktadır. Stilize palmet dizisinden oluşan bitki şeridinin dışındaki süsleme geometriktir. Geniş kuşakta çok köşeli yıldız motifiyle buradan çıkan kollar ve geçme motifleri yer almaktadır bu geometrik süsleme Konya Karatay Medresesi’nin taç kapısında da tekrarlanmıştır. Kapının iki yanına birer niş yer alır(Fotoğraf 5). Nişler geometrik süslemeleri, zikzak yivli sütunçeleri ve mukarnas kavsarasıyla Konya Alâeddin Camii ile Karatay Medresesi’nin taç kapılarını hatırlatmaktadır. Kuşatma kemerinin içine serpilmiş rozetlerle, kavsaranın üstündeki mukarnas hücresinin iki yanında uzakta görülecek şekilde “ el minnetü lillah” ifadesi yer almaktadır. Kapı söveleriyle süslemeleri savaşlar sırasında tahrip edilmiştir. Kapı ve yan nişlerin üzerinde yer alan Selçuklu sülüsüyle yazılmış inşa kitabesiyle, iki renkli atkı taşının altında tek satırlık tamir ve madalyon içinde usta kitabeleri mevcuttur. Taç kapının üst bölümü ise yıkılmıştır.
Yapının doğu cephesinin ortasında mermerden yapılmış dışa taşkın ve iki yanındaki benden duvarından yüksek tutulmuş abidevi bir taç kapı yer almaktadır. (Fotoğraf 4)Gösterişli süslemeye sahip olan taç kapının derin nişi on iki sıra mukarnas kavsara ile taçlandırılmıştır. Zikzak motifli sütunçeler kuşatma kemerini taşımamaktadır. Stilize palmet dizisinden oluşan bitki şeridinin dışındaki süsleme geometriktir. Geniş kuşakta çok köşeli yıldız motifiyle buradan çıkan kollar ve geçme motifleri yer almaktadır bu geometrik süsleme Konya Karatay Medresesi’nin taç kapısında da tekrarlanmıştır. Kapının iki yanına birer niş yer alır(Fotoğraf 5). Nişler geometrik süslemeleri, zikzak yivli sütunçeleri ve mukarnas kavsarasıyla Konya Alâeddin Camii ile Karatay Medresesi’nin taç kapılarını hatırlatmaktadır. Kuşatma kemerinin içine serpilmiş rozetlerle, kavsaranın üstündeki mukarnas hücresinin iki yanında uzakta görülecek şekilde “ el minnetü lillah” ifadesi yer almaktadır. Kapı söveleriyle süslemeleri savaşlar sırasında tahrip edilmiştir. Kapı ve yan nişlerin üzerinde yer alan Selçuklu sülüsüyle yazılmış inşa kitabesiyle, iki renkli atkı taşının altında tek satırlık tamir ve madalyon içinde usta kitabeleri mevcuttur. Taç kapının üst bölümü ise yıkılmıştır.
Kapıdan eyvan şeklindeki koridorla dikdörtgen planlı, 50x62m ölçülerinde açık avlulu bölüme geçilmektedir. Avlunun kuzeyinde on bir oda, güneyinde ayni sayıda iki sıralı revak bulunmaktadır. Odalardan ikisi üçer bölümlü hamam ve depo haline getirilmiştir. Giriş cephesinin iki yanında diğer odalara göre daha büyük birer oda yer almaktadır. Avlunun kuzey doğu köşesinden merdivenlerle giriş kısmının çatısına çıkmaktadır. Dışarıdaki kulelere rastlamayan odalardan altısı birer mazgal pencereyle aydınlatılmıştır. Bütün mekânlar beşik tonozla örtülmüştür. Avlunun ortasında dört ayak ve sivri kemerler üzerine yükselen bir köşk mescit bulunur. Altında şadırvanı bulunan köşk mescide yapının batısındaki iki yönlü merdivenlerle çıkılmaktadır. Mescit zamanla yıkılarak harap olmuştur.
Açık avlulu kısımda yapıya geometrik süsleme hâkimdir. Revak kemerleriyle odaların kapı çerçeveleri geometrik motiflerle süslenmiştir. Köşk mescidin doğu cephesinde sivri kemerlerin iki yanında geometrik motifli birer rozet yer almaktadır(Fotoğraf 7 ). Ayrıca mescidin kemer ve duvar cepheleri de zengin geometrik motiflerle bezenmiştir. Yapıda gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları sırasında yapının planına sadık kalınsa da süslemeler dikkate alınmamıştır.
Hanın kapalı kısmına ikinci bir taç kapıdan girilmektedir. Taç kapı dıştaki portal ile aynı mimari ve süsleme özelliklerine sahiptir. Ancak bu portalde diğer Selçuklu portallerin de olduğu gibi çeşitli rozetlerin arasında içi balıklı rozet görülmektedir. Rozetlerin genellikle gezegenleri sembolize ettiği düşünülmektedir. Astroloji Selçukluların Orta Asya’daki atalarında da önemliydi. Sultanlar büyük kararlar vermeden önce müneccimlere danışırlar, şaman kültüründe gezegenler öbür dünya ile ilgili semboller olduğundan davullarında, elbiselerinde ve çadırlarında ayı, güneşi ve gezegenleri canlandıran pullar kullanmışlardır. Bu sebeple Selçuklu portallerin de bu geleneğin temsili olarak rozetlerin kullanıldığı düşünülmektedir. İçteki kapının da dış taç kapıda olduğu gibi üst bölümü yıkılmıştır.
Kapalı bölüm dikdörtgen planlı 50x33m ölçüsündedir. Bu bölüm taç kapı genişliğinde orta nefle buna dikey olarak uzanan ve daha geniş tutulan yan nefler dörder sıralı otuz iki paye ile desteklenen sivri tonozla örtülmüştür. Mekânın ortasında mukarnaslı tromplarla geçilen aydınlık fenerli kubbe yer almaktadır. Kubbe dışarıdan yüksek sekizgen kasnaklı bir külahla örtülmüştür. Kubbenin kümbettekilere benzer bir dış külaha sahip olmasının sebebi, uzaklardan görülebilen ve kervana menzile yaklaştığını haberini veren bir arazi işareti olmasındandır. Kubbenin basıncına dayanabilmesi için, duvarlar oldukça kalın yapılarak az sayıda pencere açılmıştır. Aydınlık orta mekâna kubbedeki aydınlık fenerinden, kuzeyindeki neflere ise beş mazgal pencereyle sağlanmaktadır. Yan nefler sekilerle yükseltilerek kalmaları için insanlara tahsis edilmiştir. Hanın ihtiyacını karşılayan su kurşun künklerle Bağluca Köy’ünden getirilmiştir. Çeşmelerin yanı sıra avlulu bölümde karşılıklı beşer, kapalı bölümde ise dörder sıra su oluğu yerleştirilmiştir.
Aksaray Sultan Hanı’nda kullanılan geometrik süsleme güneyde Zengi sanatının uzantıları olduğu düşünülmektedir. 11. yüzyıldan itibaren geometrik süslemeye zenginliğini veren elemanlar tek yerden değil farklı yörelerden kaynaklanmıştır. Sultan Hanın mimarının Şamlı Muhammed olduğu bilindiğinden yapının sanatkârları arasında Şamlı ustalarında çalışıldığı görüşü ileri sürülür. Bu sebeple yapının geometrik süslemelerinin Zengi sanatıyla olan bağlantısı açıklanabilir.
Aksaray Sultan Hanı, askeri ve ticari önemiyle kervanyolu üzerinde yüzyıllar boyu hizmet veren bir vakıf eseri oluşu yanında köşk mescitli müstahkem mimarisi ve Zengi üslubuyla renklendirilmiş süslemeleriyle Anadolu Selçuklu kervansaraylarının en gösterişli örneğinden biridir.Her yönüyle Türk mimarisinde özel bir konuma sahip olan yapı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca yapılacak olan restorasyonun ardından ziyaretçilerine kapılarını açacaktır.
Yüksek Lisans sanat Tarihi Öğrencisi
GÜLŞAH PALA
KAYNAKÇA
-ACUN, Hakkı(ed.) ; Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2007, s.13-43-
-ARSEVEN, Celal Esad; Türk Sanatı, Cem Yayınevi, İstanbul, 1984, s73–74
-BAYBURTLUOĞLU, Zafer; Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yapı Sanatçıları, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum, 1993, s141–145
-ÇORUHLU, Yaşar; Türk Sanatının ABC’si, Simavi Yayınları, İstanbul, 1993,s.103–104
-DIEZ, Ernst; Türk Sanatı -Başlangıcından Günümüze Kadar, çev. Oktay Aslanapa, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1946, s.103–107
-DURUKAN, Aynur; “Aksaray Sultan Hanı”, Hakkı Acun(ed.),Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2007, s.141–159
-ERDEMİR, Yaşar; Karatay Medresesi Çini Eserleri Müzesi, Konya Valiliği İl Kültür Ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Konya, 2009,s.28–30
-KUBAN, Doğan; Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002, s.227–243
-KURAN, Abdullah; Selçuklular’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Mimarlık, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012, s.198–203
-MÜLAYİM, Selçuk; Anadolu Türk Mimarisinde Geometrik Süslemeler- Selçuklu Çağı, Kültür Ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1982, s.61–65
-ÖGEL, Semra, Anadolu’nun Selçuklu Çehresi, Akbank Yayınları, İstanbul, 1994, s74–85
-ÖGEL, Semra; Anadolu Selçukluları’nın Taş Tezyinatı, Türk Tarik Kurumu Basımevi, Ankara,1966,s.16–21
-ÖNEY, Gönül; Anadolu Selçuklu Mimari Ve Süsleme Unsurları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1992,s.36–37
-Abdüsselam, ULUÇAM , “Sultan Han” , Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.37, İstanbul, 2009, s.503–504