Selçuklu Dönemi’nde belirleyebildiğimiz en erken tarihli yapıları yaptıran kadın bani, Konya-Akşehir karayolunda, Konya İline bağlı Kadınhanı İlçesi’ndeki 1223-24 tarihli Kadın Hanı’nıve minaresi ile birlikte Konya’daki Hatuniye Mescidi’ni yaptırmış olan Raziye (Rukiye) Hatun‘dur.
Konyalı bu kişinin, muhtemelen Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in eşi olan ve Konya’daki, bugün yalnızca minaresi özgün olan Hatuniye Mescidi’niyaptıran Devlet Hatun ile aynı kişi olduğunu öne sürmektedir. Ayrıca, Selçuklu Dönemi’nde adına iki vakfiye hazırlanmış tek kadın vâkıf olarak karşımıza çıkmaktadır. Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğünde bulunan iki vakfiyesinden ilki 1213, ikincisi ise 1224 tarihlidir. İlk vakfiyede minare ve mescit ile Seyrek viran çiftliğindeki (bugünkü Kadınhanı İlçesi) han ve konağı belirtilmekte, ikinci vakfiyede mescit ve “ribat”in yanı sıra şehrin ticaret kesiminde bulunduğu anlaşılan dükkânlarından söz edilmektedir4. Karma tipteki hanlardan olan Kadın Hanı’nınavlusu, kapalı bölümle ortak batı duvarı dışında tümüyle yıkılmıştır Büyük ölçüde yenilenmiş kapalı bölüme, doğu duvarı eksenindeki sivri kemerli niş içinde yer alan sivri kemerli bir kapıyla girilir. İç mekân, eksene simetrik iki sıralı “T” biçimli payelere boyuna atılmış sivri kemerlerle üç bölüme ayrılmıştır. Birimlerin sivri tonoz örtüleri takviye kemerleriyle desteklenmiştir
Konya’da Esediye mahallesinde yer alan ve sözünü ettiğimiz vakfiyede geçen Hatuniye Mescidi tümüyle yenilenmiş; minaresi ise, üzerindeki 1229-30 tarihli onarım kitabesiyle birlikte günümüze özgünlüğünü büyük ölçüde koruyarak gelebilmiştir (Res. 3). Hatuniye Mescidi’nin tek kubbeli, minaresinin ise çift şerefeli olduğu anlaşılmaktadır6. 1873 yılında yenilenen mescit günümüzde kare plânlı, ahşap tavanlı ve kırma çatılıdır. Mescidin doğusundaki minare, kesme taş kübik kaideli, tuğla sekizgen gövdeli ve tek şerefelidir. Şerefe altı çift sıra çini mozaik tekniğinde mukarnas dolgulu olan minarenin üst bölümü, şerefeden itibaren yıkılmıştır.
Selçuklu sarayının en ünlü kadın banisi, Sultan I. Alâeddin Keykubad’ın birinci eşi ve Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi Mahperi Hatun’’dur. Alanya derebeyi Kir Vard’ın kızı olduğu kaynaklarda belirtilen Mahperi Hatun, Keykubad’ın ölümüne (1237) kadar hristiyan olarak kalmıştı. Keykubad ölürken sekiz-dokuz yaşlarındaki küçük oğlu IV. İzzeddin Kılıç Arslan’ın tahta geçmesini vasiyet etmesine rağmen, başta Celâleddin Karatay olmak üzere emirler ve devletin diğer ileri gelenleri, tahta geçmek için yaşının küçük olduğunu öne sürerek yerine onaltı yaşındaki büyük oğlu Keyhüsrev’i tahta çıkarmışlardır. Keyhüsrev’in henüz reşit olmaması dolayısıyla annesi Mahperi Hatun, müslüman olması koşuluyla naib olarak atanmış ve böylelikle Selçuklu sarayında Valide Sultan Dönemi başlamıştır. Kaynaklar Mahperi Hatun’un, oğlu öldüğünde hayatta olduğunu belirtmektedirler.
Mahperi Hatun’un yaptırdığı en önemli eser Kayseri’de, Selçuklu Dönemi surlarının dışında kuzeydoğuda yer alan ve şehri bu yöne doğru genişletmeyi amaçlayan Huand Hatun Külliyesi’dir. Cami, türbe, haman ve medreseden oluşan külliyenin cami portalinde yer alan kitabesi 1237-38 tarihlidir, banisinin ünvanı “safvet ed-dünya ve’d-din Mahperi Hatun’durve ünvanları arasında “valide” olduğu da belirtilmiştir8. Kitabede belirtilen tarihin külliyenin tamamlanma tarihi olduğunu tahmin ediyoruz; yapımına Sultan I. Alâeddin Keykubad zamanında, yaklaşık 1226’larda başlandığı ve son yapıların cami ile türbe olduğu kanısındayız. Bunun en önemli nedenlerinden biri, hamamın güneydoğu bölümünün caminin altında kalması ve içinde bulunan çiniler dikkate alınarak söz konusu tarihe yerleştirilmesidir9. Medresenin cami ve türbe ile ilişkisinin yanı sıra mimari özellikleri de göz önünde bulundurularak camiden önce yapılmış olduğu düşünülebilir.
Yapıların en büyük boyutlusu olan ve külliyenin merkezinde yer alan kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen plânlı Cami enine yöneliş gösteren çok destekli, orta ekseni boyuna vurgulu, mihrap önü ve orta bölümü pandantiflerle geçilen kubbeli bir yapıdır. Orta bölümün kuzeyindeki yanyana iki birim haç tonozlarla, diğer birimler sivri tonozlarla örtülüdür .Kuzeybatıdaki enine ve boyuna üçer birimlik dikdörtgen alanda, sekizgen biçimli, içten kubbe ve dıştan piramidal külâhla örtülü Türbe yer alır. Yapı, cephelerindeki geometrik ve bitkisel bezemelerin yanı sıra ikiz pencereleri ve yüksek kaidesindeki mukarnas dizileriyle dikkat çekicidir. Türbenin caminin iç mekânında yer alması alışılmadık bir özelliktir; bu durum, türbenin yerinde Bizans Dönemine ait bir “vaftiz hücresi” olabileceği görüşüyle açıklanmaktadır
Caminin üç kapısından, sonradan pencereden kapıya dönüştürüldüğü öne sürülen kuzey cephesindeki kapısı eksende, doğu cephesindeki eksenin güneyinde, batı cephesindeki ise kuzeyindedir. Batı kapısının eksende yer almayışı, belki de türbe ile ilişkisini düşündürtebilir. Doğu kapısının konumu ise, daha çok caminin diğer yapılarla ve şehirle ilişkisinde aranmalıdır kanısındayız. Benzer özellikler gösteren doğu ve batı portaller; geometrik ve bitkisel motiflerle yoğun bir biçimde süslenmiş, buna karşılık kuzey portali sade bırakılmıştır.
Caminin kuzey cephesinin batısına bitişik olarak inşa edilmiş tek katlı Medrese11, açık avlulu ve iki eyvanlıdır. Doğu kanat dışında üç yandan revaklarla kuşatılmış avlunun kuzey ve güneyindeki uzun kenarlarında sekizer dikdörtgen plânlı öğrenci hücresi yer alır. Yarım çapraz ve sivri tonozla örtülü doğu kanat ekseninde, ana eyvanın kuzeyindeki büyük boyutlu kareye yakın dikdörtgen plânlı ve örtü sisteminde üç bölümlü (sivri-yarım çapraz tonoz ve kubbeli) türbedâr odasının güneyindeki merdivenlerle ulaşılan kapıdan türbenin iç mekânına geçilir. İçindeki üç sandukadan güneydekinin Mahperi Hatun‘a, yanındakinin II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in kızı Selçuki Hatun’a ait olduğu kitabelerinden anlaşılmaktadır12. Üçüncü sanduka kitabesiz olduğundan, kime ait olduğu bilinmemektedir. Medresede, örtü sistemleri belirtilen ana eyvan ile kuzeyindeki oda dışında tüm mekânlar sivri tonozlarla örtülüdür. Medresenin batı cephesinde yer alan portali geometrik ve bitkisel motiflerle süslüdür ; caminin batı portaline göre daha sade olmakla birlikte büyük ölçüde benzer özellikler gösterir.
Caminin batısında yer alan ve güneydoğusundaki küçük bir bölümü caminin altında kalmış bulunan Çifte Hamam, yenilenmiş bölümlerine karşın günümüze oldukça iyi durumda gelebilmiş sayılı Selçuklu hamamlarından biridir. Doğudaki erkekler bölümü dört eyvanlı ve dört halvetli, batısına bitişik kadınlar bölümü üç eyvanlı ve üç halvetli tiptedir13. Hamamın kadınlar kısmı, Etnografya Müzesi olarak kullanılmış medresede sergilenen figürlü çinileriyle de dikkati çekmektedir.
Mahperi Hatun’un ikinci eseri, Tokat-Zile karayolunda, Tokat İli, Turhal İlçesi, Pazar Bucağı yakınındaki 1238-39 tarihli Hatun Hanı’dır. Ticaretin Selçuklu devlet politikasının I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminden başlayarak vazgeçilmez bir unsuru olması, özellikle Konya’yı kuzeyde Sinop’a, güneyde Antalya ve Alanya limanlarına bağlayan önemli karayolları üzerinde yaklaşık 30-40 km., bazen de daha sık aralıklarla hanlar yapılmasına neden olmuştur. Sultan I. Alâeddin Keykubad’ın ölümüne (1237) kadar olan dönemde daha çok Orta Anadolu’yu doğuya bağlayan yollar üzerinde ve Antalya-Alanya çevresinde büyük programlı ve işlevsel açıdan şehir içlerindeki külliyelerle karşılaştırılabilecek çok sayıda han inşa edilmiştir. Mahperi Hatun zamanı ise, Konya’yı kuzeyde Sinop’a bağlayan yol üzerindeki hanlarla kendini gösterir. Bunların en önemlilerinden biri, hiç kuşkusuz Hatun Hanı’dır. Kapalı bölümle avludan oluşan karma tipteki hanların orta boydaki örneklerinden olan kuzeybatı-güneydoğu yönündeki yapı oldukça harap durumdadır .Dış duvarları kübik ve sekizgen payandalarla desteklenmiştir. İki yanda revaklarla oluşturulmuş açık galeri, kuzeybatıda eksende giriş eyvanı ve kuzeyinde biri eyvan, diğeri kapalı mekân, güneyinde iki kapalı mekândan oluşan ve tümünün sivri tonozla örtülü olduğu avlu, güney-doğusuna bitişik kapalı bölüme oranla daha büyük boyutludur. Kapalı bölüm, eksene simetrik beşer kare kesitli payeye iki yanda enine, ortada boyuna atılmış sivri kemerlerle bölünmüştür. Tüm birimlerin sivri tonozlarla örtülü olduğu iç mekânda orta bölüm daha geniş tutulmuş ve örtü sistemi beş takviye kemeri ile desteklenmiştir. Yapının iki portalinden kapalı bölüm portali oldukça sade kuruluşta olmasına karşın, avlu portali kuruluşu ve özellikle geometrik bezemeleri açısından dikkat çekicidir.
Mahperi Hatun’un yaptırdığı diğer bir yapı, Yozgat-Akdağmadeni karayolunda, Akdağmadeni ilçesine bağlı Karamağara bucağı yakınındaki Eylül 1239 tarihli Çinçinli Sultan Hanı’dır. Karma tipteki hanların bir diğer örneği olan yapının avlusu büyük ölçüde yıkılmıştır, kapalı bölümü de oldukça harap durumdadır. Dıştan kare kesitli payandalarla desteklenmiş kapalı bölüm avluya oranla daha küçük boyutludur. İç mekânı, dört sıra halinde eksene simetrik dörder kare kesitli payeye, orta bölüm dışında enine atılmış kemerlerle biçimlendirilmiştir. Orta bölüm vurgusunun örtü sistemiyle de arttırıldığı mekânda tüm birimler sivri tonozlarla örtülmüştür. Çinçinli Sultan Hanı, Kayseri-Sivas-Amasya bağlantısını sağlayan karayolunun en önemli hanlarından biridir.
Mahperi Hatun’un kitabeli başka yapısı olmamasına karşılık, K. Erdmann dört hanı daha ona mal etmekte ve 1239-40 yıllarında yapıldığını öne sürmektedir. Bunlardan ilki, Kayseri’yi Amasya’ya bağlayan karayolu üzerinde, Çekereksu’nunbatısındaki Çekereksu Hanı’dır. Karma tipteki hanların küçük boyutlu örneklerinden olan yapının avlusu yıkıktır, kapalı bölümü de büyük ölçüde haraptır. Kapalı bölümü, eksene simetrik iki sıralı dörder kare kesitli payeye boyuna atılmış sivri kemerlerle üç bölüme ayrılmıştır. Örtü sistemini oluşturan sivri tonozlar yıkıktır. İkinci örnek, Sivas-Tokat karayolunda, Tokat iline bağlı Artova ilçesinin 3 km. kuzeyindeki Tahtoba Hanı’dır. Günümüzde büyük ölçüde yıkık olan hanın yalnızca avlusunun doğu ve kuzey bölümleri ayaktadır. Doğuda eksende giriş eyvanı ile kuzeyinde bir, güneyinde iki dikdörtgen plânlı ve sivri tonoz örtülü mekân görülmektedir. Kuzeyde ise, dört birimden oluşan revak düzenindeki açık galeri yer alır. Ayakta olan birimler sivri tonozla örtülüdür. Üçüncü örnek, Sivas-Amasya karayolunda, Sivas iline bağlı Yıldızeli ilçesinin yaklaşık 35 km. kuzeyindeki Çiftlik Hanı’dır. Günümüzde yalnızca kapalı bölümü ayakta olan hanın avlusu olduğuna dair hiç bir veri yoktur. Portali yıkık olan kapalı bölümün doğu, batı ve kuzeyi kısmen ayaktadır. Kuzeybatı bölümü harap olmasına karşın sivri tonozla örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Diğer birimleri yıkık olan han K, Erdmann’a göre boylamasına üç sahınlı ve takviye kemerleriyle desteklenmiş sivri tonozlarla örtülüdür. Dördüncü yapı, Pazar-Tokat karayolunda, Sungurköy’ün 4 km. güneyindeki İbibse Hanı’dır. Karma tipte olduğu kalıntılarından anlaşılan yapı çok harap durumdadır.
Diğer bir banimiz, Kütahya dışında, şehrin batısındaki Yoncalı Kaplıcası’nıyaptırmış olan Gülümsen Hatun’dur. Büyük ölçüde yenilenmiş yapının 1233-34 tarihli kitabesinden banisinin hacip (mabeyinci) Ramazan’in kızı olduğu anlaşılmaktadır.
Konya‘daki Gömeç Hatun Türbesi ve Medresesi’nin banisinin, Sultan IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın eşi ve Sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi, Mevlâna Celâleddin-i Rumî’nin müridesi Tokat’lı Gömeç Hatun olduğu anlaşılmaktadır18. Medrese yıkılmış olmakla birlikte, türbe günümüzde iyi durumdadır. Konya’da Selçuklu Dönemi surlarının ve Halkabegûş Kapısı’nın dışında, Musalla Mezarlığı’nda yer alan Gömeç Hatun Türbesi iki katlıdır. Yaklaşık kare plânlı alt kat, çapraz tonozla, büyük bir kemerle dışa açılan eyvan kuruluşundaki dikdörtgen plânlı üst kat sivri tonozla örtülüdür. Güney duvarı ekseninde dikdörtgen bir nişin yer aldığı üst katta, eskiden Gömeç Hatun’un sandukasının (belki de çini kaplı) bulunduğu belirtilir19. Tuğla yapının beden duvarından yüksek ve yanlara taşkın olan kuzey (ön) cephesi günümüzde sıvalıdır. Ancak, kemerinde kısmen görülebilen geometrik ve bitkisel bezemeli çinilerin cepheyi de süslediği düşünülmektedir20. Türbenin diğer cephelerinin ekseninde birer üçgen payanda görülür. Yapının inşa tarihi hakkında hiç bir bilgimiz olmamakla birlikte, Selçuklu Dönemi şehir surlarının dışında, Ertaş Kapısı yakınında bulunduğu 1248 tarihli Oğulbey Vakfiyesi’nde belirtilen medresesinin yapım tarihi dikkate alınarak XIII. yüzyıl ortalarına veya üçüncü çeyreği başlarına ait bir türbe olduğu düşünülebilir.
Kayseri’deki, kitabesinde tarih belirtilmemiş olan Döner Kümbet, 1275’lerde Şah Cihan Hatun adına yaptırılmıştır. Çift katlı türbe kare plânlı ve beşik tonozla örtülü alt katla, silindir biçimli ve kubbe ile örtülü üst kattan oluşur. Gövdesi, silmeli oniki sağır sivri kemerle hareketlendirilmiş ve üzeri koni biçimli bir külâhla örtülmüştür. Yapı, mimari özellikleri açısından erken dönem örneklerinden ayrılmakta, daha çok Ahlat ve Erzu-rum çevresindeki XIII. yüzyılın 2. yarısına veya XIV. yüzyıl başlarına ait türbelerle benzerlik göstermektedir. Türbe yalnızca kuruluşu açısından değil, süslemeleri ile de önceki örneklerden farklı özellikler yansıtmaktadır. Yapıda, alışagelmiş geometrik ve bitkisel bezemelerin yanı sıra figürlü örneklere de yer verilmiştir. Geometrik kompozisyonlar oldukça yüzeysel bir işçilik gösterirken, bitkisel ve figürlü bezemelerin yüzeyden taşkın plastik özellikleri dikkat çekicidir22. Bu süslemelerin benzer örnekleri, daha erken dönemde yalnızca Divriği’deki1228-29 tarihli Ulu Cami Külliyesi’ndekarşımıza çıkmaktadır. Bu benzerliği, belki de külliyenin banilerinden birinin, daha sonra üzerinde duracağımız gibi yine bir kadın –Melike Turan Melek– olmasına bağlayabiliriz. Ne yazık ki, sultan I. Alâeddin Keykubad’ınkızı olmasının dışında Şah Cihan Hatun’un kişiliği hakkında başka hiç bir bilgiye sahip değiliz.
Bu dönemde, Selçuklulara bağlı beyliklerde de kadın banilerle karşılaşmaktayız. Bunlardan ilki, Artuklu emiri Necmeddin Alpî’nin eşi olan ve 1171 yılında Mardin’de ölerek oraya defnedilen Zeynep Hatun’dur. Diyarbakır ilinin Hani İlçesi‘nde bulunan harap durumdaki Hatuniye Medresesi ile buna bağlı Hasankeyf’teki çok küçük bir bölümü kısa bir süre öncesine kadar ayakta olan Zeynebiye Zaviyesi’ninZeynep Hatun tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır23. Tarafımızdan incelenip tanıtıldığı 1984 yılı öncesinde, büyük ölçüde tahrip olmuş medresenin güney kanadı dışında tümüyle toprak altında kaldığı yayınlardan anlaşılmaktadır24. Yapı, 1977 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce temizlettirilerek bugünkü durumuyla ortaya çıkarılmıştır. İncelemelerimiz sırasında büyük ölçüde harap olan yapının restitüsyonu yapılmış, araştırmacıların belirttiği gibi kapalı avlulu değil, açık avlulu ve üç eyvanlı, tek katlı bir medrese olduğu anlaşılmıştır 25. Doğu cephesinin kuzeyindeki tümüyle yıkılmış portalin taş süslemelerinden bazı parçalar hâlâ medresenin avlusunda görülebilmektedir. Ancak, günümüzde yapının en dikkat çekici süslemeleri güneydeki ana eyvanın güney duvarında ve güney cephesinde yer alır. Yapının, özellikle taş süslemeleriyle Artuklu medreseleri arasında özel bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumun, bir kadın baninin eseri olmasıyla ilişkisi olduğundan kuşkumuz yoktur.
Önemli kadın banilerden biri de, Saltuklu Beyi İzzeddin Saltuk’un kızı Mama Hatun’durve kendisinin bir süre kardeşi Nasreddin Mahmud yerine Saltuklu Beyliğini yönettiği anlaşılmaktadır. Mama Hatun’un, kardeşinin tahta geçtiği 1192 yılından önce ölmüş olabileceği düşünülmektedir26. Selçuklu Dönemi’nde Erzurum-Erzincan kervan yolu üzerinde, Erzincan İli’ne bağlı Tercan (Mama Hatun) İlçesi‘ndeki Mama Hatun Kervansarayı ve Türbesi Mama Hatun tarafından yaptırılmış olmalıdır.
Mama Hatun Kervansarayı kare plânlı ve eş odaklı tiptedir. Dıştan payandalarla desteklenmiş yapının doğu-batı yönünde dikdörtgen plânlı avlusuna doğu cephesi eksenindeki dışa taşkın portalle girilir. Avlunun doğu kanadında eksende, büyük boyutlu ve ikişer yan nişleri bulunan mekân ile kuzeyinde doğuda bir dikdörtgen, batıda birbirine kuzey-güney yönünde bitişik kareye yakın iki dikdörtgen mekân yer alır. Avlunun kuzey ve güney kanatlarında kuzey-güney yönünde dikdörtgen plânlı beşer mekân ile batıda aynı yönde birer eyvan; batı kanatta eksende doğu-batı yönünde dikdörtgen plânlı büyük bir eyvan ile iki yanında ikişer dikdörtgen mekân görülür. Güney ve kuzeydeki odalara bitişik, kuzeydeki daha küçük boyutlu doğu-batı yönünde dikdörtgen plânlı birer kapalı bölüm bulunur. Kuzeydeki bölümün batısına, güneyde doğu-batı yönünde dikdörtgen plânlı ve kuzeyde yaklaşık kare plânlı birer oda yerleştirilmiştir. Avlunun kuzeybatı köşesindeki mekân çapraz, giriş eyvanı beşik, diğer tüm mekânlar sivri tonozlarla örtülüdür. Süslemesi olmayan yapı büyük boyutludur ve ender görülen plân şemasıyla dikkati çekmektedir.
Mama Hatun Türbesi, yuvarlak bir kuşatma duvarı içindeki avlunun ortasında yer alan iki katlı
bir yapıdır. Kuşatma duvarının güneybatısındaki sivri kemerli ve altı sıra mukarnas kavsaralı, yan yüzlerinde dörder cepheli, aynalı kemerli ve ikişer sıra mukanas kavsaralı birer niş bulunan portalden basık kemerli bir kapıyla avluya girilir. Dışta, kapının iki yanında istiridye motifi kavsaralı ve sivri kemerli birer üçgen niş yer alır. Kuşatma duvarının iç yüzünde, portalin kuzeyindeki daha küçük olmak üzere, büyük boyutlu, adeta eyvan görünümünde oniki dikdörtgen niş görülür. Kuzeydeki üç sıra mukarnas kavsaralı nişte çeşme bulunur. Sivri tonoz örtülü kademeli sivri kemerli nişlerden yedisinde birer sanduka vardır. Avlunun ortasında yer alan türbenin, zemin kotunda sekizgene dönüşen kübik kaidesinin güney cephesindeki dört basamak merdivenle inilen üç sıra mukarnas kavsaralı sivri kemerli niş içindeki basık kemerli kapısı ile alt kata girilir. Kare plânlı iç mekân da içbükey sekiz dilimlidir ve dilimlerin örtü sisteminde de devam ettirilmesiyle sekiz dilimli bir külâhla örtülmüştür (Res. 26). Kuzey, doğu ve güney duvarlarına üst seviyede dikdörtgen çerçeveli ve yuvarlak kemerli birer mazgal pencere açılmıştır. Yapının kuşatma duvarındaki portalinde bitkisel, geometrik ve figürlü süslemeye yer verilmiştir. Portalin iki yanındaki nişlerde geometrik, içteki çeşme nişinde bitkisel, merdiven girişinde geometrik bezeme görülür. Türbenin üst kat kapısı bitkisel, mazgal pencereler geometrik ve bitkisel motiflerle süslüdür. Mimari özellikleri ve süsleme programıyla Selçuklu mimarisinin alışılagelmiş örneklerinden oldukça farklı uygulamalar yansıtması nedeniyle türbe, bölgenin hristiyan mimarisi ile ilişkili görülmüştür.
Selçuklulara bağlı beyliklerdeki kadın baniler değerlendirildiğinde, kuşkusuz bu kişilerin en önemlisi Erzincan Mengücekli Beyi Fahreddin Behramşah’ın kızı ve Divriği Mengücekli Beyi Ahmed Şah’ıneşi Melike Turan Melek’tir. Eşi Ahmed Şah’ın yaptırdığı Divriği’deki 1228-29 tarihli Ulu Cami’ye güneyden bitişik Darüşşifa ile içindeki Türbe Turan Melek tarafından aynı yıl yaptırılmıştır. Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad zamanında yaptırılan topluluğun mimarı Ahlat’tı Muğis oğlu Hürremşah’tır.Kapalı avlulu medrese plân şemasını yansıtan Darüşşifa üç eyvanlıdır, batı ve güney kanatları çift katlıdır. Avlu, serbest desteklere çift yönlü sivri kemer atılımıyla dokuz bölüme ayrılmıştır. Merkezinde sekizgen bir havuzun bulunduğu orta birimin üzeri, günümüzde camlı demir doğrama bir külâhla örtülüdür. Diğer birimlerin örtü sistemini sivri, yarım çapraz ve yıldız tonozlar oluşturmuştur. Doğuda, ana eyvanın kuzeyindeki Türbe mekânı batıda bir kemerle ikiye bölünerek batısı beşik tonozla, doğusu tromplarla geçilen bir kubbe ile örtülmüştür. Türbede onaltı sanduka bulunmaktadır Batıda, girişte ilk sırada ortadaki firuze sırlı tuğlalarla kaplı olanı Turan Melek’e, orta sıradaki altıgen firuze sırlı çinilerle kaplı olan batıdan ikincisi Ulu Cami’nin banisi Ahmed Şah’a aittir. Darüşşifanın batı cephesindeki, silmeli sivri kemerlerle sınırlandırılmış olan “Gotik” portalde, hem caminin batı kapısında olduğu gibi yüzeysel, hem de kuzey kapısındaki gibi yüzeyden taşkın geometrik, bitkisel ve figürlü süslemeler görülür. Yapının en ilgi çekici süslemelerinden biri, portalin iki yanındaki yuvarlak rozetlerin üzerinde, büyük ölçüde tahrip olmuş birer insan figürünün yer almasıdır Ayrıca, portalin kuzeyinde altta, iki yandaki silmeli üçgenlerle sınırlandırılmış yüzeyde, daha iyi durumda iki insan figürü bulunur. Batıdaki cepheden gösterilmiş kadın figürü ile diğeri yandan gösterilmiş erkek figürü, kanımızca yapı topluluğunun banilerini temsil etmektedir29. Darüşşifa; plân şeması, mimari öğeleri ve süslemelerinin yanı sıra, Ulu Cami’ye bitişik inşa edilmiş olmasıyla da Anadolu Selçuklu mimarisinde ünik bir örnektir.
Tunceli ili, Mazgirt İlçesi‘ndeki 1252 tarihli Elti Hatun Camii’ninbanisi olduğu anlaşılan ve kitabesinde Süleyman Şah kızı olduğu belirtilen Elti Hatun’un, baba adının farklılığına ve aradaki büyük zaman dilimine bakılarak, aşağıda üzerinde durulacak Kayseri Külük Camii’ni onartan Atsız Elti Hatun’la aynı kişi olmadığı sonucuna varılabilir. Günümüzde mevcut olmayan medresesinin de caminin doğusunda bulunduğu öne sürülmektedir30. Elti Hatun Camii, doğu-batı yönünde dikdörtgen plânlı ibadet mekânı ile kuzeyine bitişik yaklaşık kare plânlı giriş mekânından oluşmaktadır. Giriş mekânına, doğu cephesi eksenindeki dışa taşkın ve beden duvarından yüksek tutulmuş sivri kemerli niş içindeki yedi sıra mukarnas kavsaralı ve basık kemerli bir kapıyla girilir. Girişin kuzey cephesinin batısında, dikdörtgen biçimli ve üç sıra mukarnas kavsaralı çeşme nişi yer alır. Aynalı çapraz tonoz örtülü giriş mekânının güney duvarında eksenin batısında yarım yuvarlak bir mihrap nişi ve doğusunda, ibadet mekânına girişi sağlayan basık kemerli kapı bulunur. Bu mekân kanımızca son cemaat yeri olarak yapılmıştır. İbadet mekânı, eksene simetrik çift sıralı ikişer kare kesitli payeye çift yönlü sivri kemer atılımıyla, ortadakiler geniş ve kare plânlı, yanlardakiler uzunlamasına dikdörtgen plânlı dokuz birime ayrılmış ve her birim birer haç tonozla örtülmüştür. Ortadaki birimin tonozu farklı olarak aynalıdır. İbadet mekânının kuzey cephesinde, batıdaki basık kemerli kapı hünkâr mahfili kapısı olarak değerlendirilmektedir.
Yapı topluluğunun parçası olduğu düşünülen iki bölümlü Elti Hatun Türbesi 1252-53’lere tarihlenmektedir32. Kuzey cephesi önünde, üstü açık eyvan biçimli bir giriş bölümü olan sekizgen prizma biçimli tek katlı türbe sekizgen piramit külâhla örtülüdür. İç mekândaki üç sandukanın kimlere ait olduğu bilinmemektedir. Türbenin kuzey cephesindeki dikdörtgen biçimli silmeli kapısının üzerinde basık bir kemer yayı görülür ve dıştan üç yönlü silmelerle dikdörtgen bir çerçeve içine alınmıştır. Doğu, güney ve batı cephelerindeki dikdörtgen pencereler de silmelerle sınırlandırılmıştır, üstlerinde birer basık kemer yayı görülür.
İlgimizi çeken diğer bir kadın baninin adına ise, Kayseri’nin Develi ilçesindeki 1281-82 tarihli Ulu Cami’ninkitabesinde Said kızı olarak Göçer Arslan oğlu Nasrullah’labirlikte rastlanmaktadır. Ancak ne yazık ki, kadın banimizin kimliği hakkında bilgi bulunamamıştır. Kuzey-güney yönünde dikdörtgen plânlı Ulu Cami, boylamasına çok destekli ibadet mekânının güneyde enine bir sahınla kesildiği ve mihrap önünde oluşturulmuş kare birimin pandantif geçişli bir kubbe ile örtüldüğü değişik bir plân şeması yansıtmaktadır. Yapı, özellikle kesme taş mihrabındaki bitkisel bezemeleri ile dikkati çekmektedir.
Kaynak: Aynur DURUKAN’ın ANADOLU SELÇUKLU SANATINDA KADIN BANİLER adlı çalışmasından alıntı yapılmıştır.