Çağla Süngü Sanatın Yolculuğu için ”Bir Devirdir’ Lale’…” yazısını yazdı.Kendisine teşekkür eder,yazısını okumanızı tavsiye ederiz.
Bir Devirdir’ Lale’…
‘Bir söz dedi cânân ki kerâmet var içinde
Dün geceye dâir bir işâret var içinde’…
Nedim
Osmanlı Devleti’nin belki de adını en sık duyduğumuz dönemlerinden bir tanesi olan ‘Lale Devri ‘ şairi Nedimin mısralarıydı bunlar . Bugün hala Divan edebiyatının Önemli yapı taşlarından biri olan şairin gerek yaşamı gerekse şiirleriyle adından sıkça söz edilmektedir. Osmanlı Devleti Nedim ve Nedim gibi şairleri içinde barındırırken bu isimler bulundukları döneme ait sanatı şiirlerine bir motif gibi işlemişlerdir. Batılılaşmayla başlayan bir hikayedir ‘Lale devri ‘.Sanatın ve Edebiyatın asıl rengini alıp koyulaştığı bir dönem haline gelmiştir. Bu kadar gelişip boy vermesinde etkisi azımsanmayacak kadar değerli olan dönemin padişahı III. Ahmet ve Damadı Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa sanatçıları, Edipleri, himaye ederek bugüne kapı aralayan ve değerlendirilirken ‘Lale Devrini’ ayrı ele almamızı sağlayan son derece önemli bir miras bırakılmıştır. Tüm bunların yanı sıra bir eğlence devridir aynı zamanda . Nasıl ki Nedim mısralarında bahsediyorsa bulunduğu coğrafyasına hızla yayılan lalelerden, musikide de lalelerin sesini duymamıza olanak sağlayan Mustafa Çavuştur. Hareketli şarkıları , bir dönem atlandığında bile unutulmadan eğlence yaşamına eşlik etmiştir. Musikisine eşlik edilen bir diğer isim ‘Kutbünnayi Osman Dede’yide unutmak olmazdı. Aynı zamanda 276 Sayfalık Farsça eserin ‘Nazariyet’ Kitabını III. Ahmet’e sunmuştur.
Lale Devrinin izlerini sanatta, edebiyatta, musikide izlerini görmek mümkündür. Eğlence yaşamına kattığı ‘Sadabat eğlenceleri’ kulakların pasını silerken yalnızca sadabatla tahdid edilmeyen Yalılardan ve köşklerden gelen musiki sesleri boğazın muhteşem görüntüsüne eşlik eder cinstendi. Tüm Ülkede kabul gören bu dönemin simgesi olan laleler İstanbul’u cennetten bahçelere çevirmeye yetmişti . Tatil günlerinde Halk Erguvan ağaçlarının kokulu gölgeleri altında oturken seyrine doyulamayan laleleri izlemekteydi.
Çinicilik ve seramik alanında İznikten istanbul’a getirilen ustaların Tekfur sarayının ve Topkapı Sarayının belirli kısımlarında işçiliğini görmek mümkündür.
1718 yılında Bir isyan sebebiyle(Patrona Halil ) dönemin kapanması tıpkı perdeleri kapanan bir oyun izlenimiyle tarihte yerini almıştır. İzleri sonraki dönemlerde etkisini sürdürmeye devam etmiştir…
Okurlarıma Saygılarımla,
Çağla SÜNGÜ