Bursanın fethinden sonra inşa ettirilen en büyük 3. büyük külliyedir.
Bursa’da Çekirgenin 2 km doğusunda Yıldırım tepesi olarak bilinen yere yaptırılmıştır.
Vakfiyesine göre en tepede camii, biraz altında 2 medrese, 200m kadar güneydoğuya ilk Osmanlı
darüşşifası bulunmaktadır. Bedesten ise şehrin içine yaptırılıyor.
Bu bedesten Orhan caminin hemen yakınına yaptırılıyor ve geliri Ulu camiye veriliyor.
Ayrıca 1 hamam, 1 imaret, 1 han, 2-3 çeşme ve akar binaları(kira getiren bekâr evleri) ile Yıldırım Beyazıt
türbesi bulunmaktadır.
Hamam şehirden uzak olduğu için kadınların gelemeyeceğinden dolayı tek fonksiyonlu olarak yapılmıştır.
Günümüze pek az kalıntısı ulaşmıştır. Sağlam olarak camii, medrese, türbe, harabe durumdaki darüşşifa
hamam ve birde bedesten ulaşmış.
1390 da vakfiye yapılmış. Külliyede ki türbenin kitabesinde Musa Çelebi adı yazılıdır. Mimar olarak Ali bin
Hüseyin, usta adı olarakta Ömer bin İbrahim yazılıdır.
1855 depreminde külliye büyük oranda zarar görmüş caminin son cemaat yeri ve 2 minaresinden biri
tamamen diğeri ise kaidesine kadar yıkılmıştır.
II. Abdulhamidin Yıldız Sarayı Albümlerinde bulunan 1800 lü yıllara ait resimlerinde caminin hasar
gördüğü bilinmektedir. Özellikle Albert Gabriel bu cami ve türbenin yeniden sökülerek yaptırıldığını
söylese de, her hangi bir tutarlılığı olmadığını bu resimler göstermektedir.
1890 yılına kadar harap kalmış 1890 lı yıllarda tamir edilmiştir.
1890 lı yıllarda bazı pencerelerinin ampir uslupta yapılmıştır.
Cami
Yıldırım Bayezıd tarafından 1400’lerden önce yapılan cami, iki yanındaki eyvanlarıyla ters T planlı camilere en olgun mimaridir.
Cami yan mekanlı, Hüdavendigar geleneğindedir. Bunu duvarlarının kalın ve yüksek olmasından, dolambaçlı yapılanmasından, piramidelleşme ve derli toplu mekan anlayışının olmamasından, içeride az sayıda pencere açılmış olmasından anlaşılmaktadır.
Mihrap önü bölümü ile giriş bölümünü birbirine bağlayan Bursa kemerinin alt kısmı konsollarla bir geçiş sağlayacak şekilde ağır bir taş kemerle biçimlenmiş, bunun alt kısmında mihrap nişine yer verilmiş, Bursa kemerinin orta kısmında renkli taş şeklinde kakma süsleme yer almaktadır.
Beden duvarları yüksek tutulmasına rağmen yapı daha çok üst kısımdan açılan pencerelerle aydınlatılmış. Alt kısımda mihrap önünde biraz daha fazla pencere açılmış. Mihrap önünde 4 alt pencere vardır.
Mihrap önü geçiş unsurları prizmatik Türk üçgenleri şeklinde.
Son cemaat yeri 5 gözlü, yanlara ve öne açık, hepsi kubbe ile örtülü, kubbelerin tümü paye üzerine oturuyor. Payeler çok yüksek tutulmuş, payelerin üzerinde de Bursa kemerleri yer alıyor. Bir sivri kemer içerisinde iki Bursa kemeri yerleştirilmiştir.
Bursa’daki en fazla kemer çeşitlemesine biz bu yapıda rastlıyoruz. Sivri, yuvarlak, sepet kulplu, basık yay, Bursa, kırık hatlı kemerler.
Yapının en güzel yanı düzgün kaliteli kesme taştan yapılımış ön cephesidir. Burası oldukça yüksek, profilli, payeler ışık-gölge oyunlarına çok müsait hale getirilmiş, Anıtkabir’in cephesini hatırlatan, ikinci katta oturan birinin rahatlıkla etrafı gözetlleyebileceği, manzaraya açık bir düzenllemeye sahip.
Giriş kısmı iki katlı, ikinci katı hünkar mahfili.
Giriş kapısının hemen iki yanında altta birer hücre, üstte de şah nişi penceresi görülmektedir.
Giriş kubbe ile örtülü, dışa açılan bir eyvan biçiminde, bu eyvan iki yandan kemerlerle
derinleştirilmiş.
Bunun sağında solunda “L” biçiminde dolambaçlı yollardan ulaşılan hücreler var. Bu düzenlemenin nedeni üst katı taşımak için sağlam bir alt yapı oluşturmak.
Hemen girdikten sonra, eyvanı geçtikten sonra birazcık daralıyor, giriş kapısının eşiği, eşiğin iki yanında mihrabiyeler, onun gerisinde giriş kapısı, kapıyı geçer geçmez iki yanda üst kata götüren merdivenlerin bulunduğu boşluk yer alıyor.
Orta eksende yüksek kasnaklı, kubbe ile örtülü iki mekan. Biri avlu (Selçuklu medreselerinin kapalı örnekleri buraya örnek olmuştur.) diğeri ibadet mekanı, yanlarda aynalı tonozla örtülü ikamet amaçlı 4 hücre, içeride 3 eyvan bir de dışa açılan eyvan toplam 4 eyvan bu yönüyle Anadolu Selçuklu medreselerine çok yakın bir düzenleme görülüyor.
Eyvanlar giriş kubbesine bağlıdır, oldukça derin ve yüksek olarak açılmışlardır, kubbeleri sekizgen kasnaklı kaide üzerine oturuyor.
Üst katta yanlarda birer hücre, ön tarafa Bursa Ovası’na bakan şah nişi dediğimiz seyirlik yeri vardr.
Mihrabı alçıdan yapılmıştır. Minberi ise sonradan yenilenmiştir.
Caminin malzemesi düzgün mermere yakın sodra taşı kullanılmıştır.
Eski minaresi çatının üstünden yükselirken, sonradan yapılmış minaresi yapının yanında yükseliyor.
Erken dönem için şimdiye kadar gördüğümüz en iyi taç kapı. Üzerinde geçmelerle beraber, iki renkli taşlarla oluşuturulmuş, kitabelik kısmı boş bırakılmış.
Pencere alınlıklarında renkli taş süslemeler, plastik değer açısından oldukça yüksektir.
Medrese
Yıldırım Camii’nin kuzeybatısında yer alan Yıldırım Medresesi, 1399 yılında Yıldırım Beyazıd tarafından yaptırılmıştır.
Uzunlamasına revaklı bir avlu etrafına dizilmiş 20 oda ve eyvan şeklindeki açık bir dershaneden oluşan Yıldırım Medresesi’nin yapımında kesme taş, moloz taş ve tuğla kullanılmıştır.
Bina, 1948 yılında tamir edilerek dispanser olarak hizmete sunulmuştur.
Yıldırım Medresesi’nin kapısından ortası kubbeli üçlü revağa, oradan da taş ve tuğla ile örülü
ayakların taşıdığı, uzunlamasına tonozla örülü yan revaklara geçilmektedir.
Sağlı sollu tonozla örtülü olan sekizer hücre, revaklara açılmaktadır.
Girişin iki yanında hocalara ait odalar yer almaktadır.
Köşe odalarında ikişer, diğerlerinde birer tane olmak üzere pencere ve ocaklar bulunmaktadır.
Yan revaklardan bağlanılan açık eyvanlı dershane, sekizgen kasnak üzerine oturtulmuş ve
kurşun kaplı kubbe ile örtülmüştür.
Odalar ile revak da kurşunla örtülü çatıya sahiptir. Dershanenin yıldız ve düz tuğlalarla yapılan süslemeleri, güzellikleriyle göz doldurmaktadır,
30x50m boyutlarında doğu batı ekseninde konuşlandırılmıştır.
Giriş kısmı doğu cephesindedir. 20 hücreden oluşmaktadır.
Açık avlulu 3 yönden revaklıdır.
Hücrelerde ocak nişleri bulunmaktadır.
İnce uzun dar bir mimari şeklinde, tipik Selçuklu geleneğine yakın bir planda yapılmıştır.
1948 de onarım görmüştür. Onarımdan sonra verem savaş dispanseri olarak kullanılmıştır.
Revak payeleride bu tarihte yapılmıştır.
Batı tarafta dershane mescidi yer alır.
Avlu zemini diğer mekânlardan biraz daha çukurdadır. Avlunun ortasında birde şadırvan yer alır. Avludan mescide basamaklarla çıkılmaktadır.
Mescidin üst örtüsü kubbe ile örtülü. Kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmakta bu pandantiflerin içi ise
bal peteği şeklinde mukarnas dolguludur.
Kubbe kasnağı ise prizmatik Türk üçgenleri şeklindedir.
Medresenin tepe üzerinde yapılmasından dolayı güney cephede kod alçak. Kuzey cephede ise kot farkı yüksek tutulmuştur bu nedenle güney cephedeki pencereler yere daha yakındır.
Yapının girişi eyvan şeklinde genişletilmiş, mukarnaslı nişlerler bulunmaktadır.
Yapında ayrıca giriş cephesinde güneş kursu süslemelerin bulunduğu yapılan restorasyonlarda bu
kursların kaybolduğu bilinmektedir.
Almaşık duvar tekniğiyle yapılmıştır.
Türbe
Bir mescit büyüklüğünde camiye benzemektedir.
1406 yılında tamamlanmıştır. Yıldırım Beyazıtın oğulları Süleyman ve Musa çelebinin adları geçmektedir.
Medrese ile aynı zemin üzerinde yer alır. Ali bin Hüseyin ve muhtemelen Ömer bin İbrahim tarafından yapılmıştır.
1855 depreminden bu türbe de zarar görmüştür.
Sedat Çetintaş ve Albert Gabriyel bu türbenin depremden sonra yeniden yapıldığını söylemişlerdir. Buna dayanak olarakta pencerelerin yeniden yapıldığını düşünmeleridir, oysa böyle bir şey doğru değildir. Pencereler ve diğer bölümler onarım görmüştür.
Giriş kapısı ve bu bölümdeki pencereler mermerden yapılmıştır.
Girişte bulunan son cemaat şeklindeki bölüm, 3 gözlü olup, doğu ve batı da birer mermer paye ile ortada
ise birer kırmızı granit sütunla taşınmaktadır. Üzerleri ise kubbe örtülüdür.
Üst örtüsü 8 duvar payesi üzerine oturmuş bir kubbedir.8 istinadın hazırlayıcısı şeklinde bir form teşkil eder.
Kubbe içi mukarnas dolgular bulunur. Bu tarzda bir uygulamaya Irakta bulunan Sitti Zübeyde Türbesinde de bulunmaktadır.
Pencereler Ampir tarzda yenilenmiştir. Almaşık duvar tekniğiyle yapılmıştır.
Doğuda ve güneyde 2, batıda ise 3 penceresi bulunur.
Aslında Türbenin 1390-91 de hazırlanan vakfiyede adı geçmektedir. Türbe Yıldırım Beyazıtın ölümünden
sonra 1406 yılında tamamlanmıştır.
Türbede, ortada Yıldırım Bayezıd, sağında oğlu İsa Çelebi, solunda bir hanımı ve ayak ucunda kim
oldukları bilinmeyen iki kadının sandukaları vardır.
Darüşşifa:
Yıldırım Camii’nin 250 m. doğusunda yer alan Yıldırım Darüşşifası, külliyenin bir parçası olarak 1390-1394
yılları arasında Yıldırım Beyazıd tarafından inşa ettirilen ilk sağlık merkezi ve tıp okuludur.
İlk Osmanlı Hastanesi olarak kabul edilen Darüşşifa’nın açıldığı dönemde 1 başhekim, 2 hekim, 2 eczacı,
2 şerbetçi, 1 aşçı ve bir ekmekçiden oluşan kadro ile hizmet verdiği bilinmektedir.
Ayrıca Yıldırım Beyazıd’ ın isteği üzerine Mısır Sultanı Berkok tarafından, o dönemin ünlü doktorlarından
Şemsettin Sagir de hastanede görevlendirilmiştir.
Akıl ve sinir hastalıklarının da tedavisinin yapıldığı kuruluşta, sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa da tedavi
görmüş ve sağlığına kavuşmuştur.
1560 metrekarelik meyilli bir alanı kaplayan Yıldırım Darüşşifası, medrese gibi uzunlamasına bir plana
sahiptir.
Revaklı bir avlu etrafında 21 oda, girişin sağ ve solunda olmak üzere iki mutfak, bir eczane, en dipte yer
alan iki tabip odası ve ortadaki yemekhaneden oluşan yapı, arazinin meyilli oluşundan dolayı kademeli bir
şekilde oluşturulmuştur.
1855 depreminden zarar gören bina bir dönem baruthane olarak da hizmet vermiştir.
Darüşşifa’ nın ilk açılışında o çağın ünlü tıp adamlarından Şemsettin İbn Sagır yönetiminde çalışılmış,
çağının akıl ve sinir hastalıkları tedavisinde büyük ün kazanmıştır.
Tamamen harap bir durumda iken, 1997-2002 yılları arasında aslına uygun olarak Vakıflar Bölge
Müdürlüğü’nce yeniden onarılmıştır.
Vahliyesine uygun olarak şifa dağıtan bir müessese olarak halen işlevini sürdürmektedir.
Medresenin planına çok benzemektedir. Fark olarak dershane mescidi bölümü burada ameliyathane
niteliğinde içe alınmıştır. Osmanlının ilk darüşşifasıdır.
50×30 m ölçülerindedir. Giriş iki taraftan derinleştirilmiş kuzey ve güney doğrultuda eyvan şeklindedir. Giriş
eyvanını sağında ve solunda bulunan mekânlar hastane görevlilerinin odaları niteliğindedir.
3 yönden revaklı, revak gerisinde 10’ar hücre bulunan bir düzede yapılmıştır. Tonoz örtülüdür.
Girişin karşısındaki bölüm ameliyathane olarak kullanılmakta burada birde ocak nişi bulunmaktadır.1944
yılında Sedat Çetintaş kazı yaparak temel izleri ve ocak nişleri ortaya çıkarılmıştır. Bazı duvarlarında yükselme yaparak öylece bırakmıştır.
Hamam:
Caminin batısında tepenin yamacında yer alır. Şehre biraz uzak olduğundan tek fonksiyonludur.
1605 yılına kadar kayıtlarda fonksiyonunun devam ettiği yazılıdır bu tarihten sonra depo olarak
kullanılmıştır.
1855 depreminden zarar görmüştür. Restore edildikten sonra günümüze kadar ulaşmıştır fakat yine depo
mahiyetinde kullanılmıştır.
8m çapında kubbesi olan soyunma nişlerinin bulunduğu bir soğukluk kısmı buradan ılıklık kısmına oradan
da sıcaklığa geçilmektedir düzgün bir hamam mimarisi göstermemektedir.
Sıcaklığın hemen önünde de iki halvet hücresi yer alır.
Bedesten:
Şehir merkezinde bulunur. Vakıf eserlerindendir gelir ulu cami vakfına aittir.
35x72m ölçülerinde, dikdörtgen planlıdır.
Bursanın en büyük bedestenidir.
Yanında Yoğurt hanı, İpek hanı, Katırcılar hanı gibi hanlar bulunur. Ulu camiye yakındır.
1492 de tamamlanmıştır. 1855 depreminde zarar görmüş ve onarılmıştır.
1957 de Bursa çarşı yangınında büyük zarar görmüştür.
Dört yönden birer kapısı bulunur bu kapıların kesiştiği noktada birde fıskiyeli havuzu bulunmaktadır.
İçerde karşılıklı olarak kapı yanlarında 8 dükkân bulunur toplam 32 dükkân bulunurken dışarıda ise 72
dükkân bulunur.
İçerde ortada 6 büyük paye ile 14 kubbe örtüsü bulunur.
Almaşık duvar tekniğiyle yapılmıştır. Dış taraftaki dükkânlardan dolayı pencereler yüksek tutulmuştur.
İmaret:
1579 yılına kadar çalıştığı vakıflarda belirtilmektedir. Caminin doğusunda yer alır.
Fırın ve mutfak kısmının onartıldığı belirtilmektedir.
1744 tarihinde imaretin iyi çalıştırılmadığı ve bu dönemde Hacı Mehmet adında bir zenginin burayı
çalıştıranların iyi çalıştıramadığı ve kendisinin çalıştırmak istediği yapıya gereken ilginin gösterilmediği
bildirilmektedir.
Fotokaynak: wowturkey, Sinandoğan