Sanat Tarihçisi Özgün Akar Sanatın Yolculuğu için ”Çin’in oldukça ünlü ve eski bir efsanesini dinlemeye hazır mıyız?” yazısını yazdı.Kendisine teşekkür eder,yazıyı okumanızı tavsiye ederiz…İyi okumalar….
Çin’in oldukça ünlü ve eski bir efsanesini dinlemeye hazır mıyız?
Bir zamanlar, Çin’de Güneş 10 taneymiş. 10 güneş, Tanrının(天帝*) çocuklarıymış. Tanrıların(神様*) içinde en güçlü tanrı oymuş. Güneşler, büyük bir ağaçta yaşarlarmış. Bu ağacın yarısı suyun altındaymış. Sabah olduğunda, Güneşlerden biri gökyüzüne çıkıyor, diğer 9’u suyun altında eğlenirlermiş. Sonraki günde başka bir Güneş gökyüzüne çıkar, diğer 9’u suyun altında yeniden eğlenirmiş. Günler bu şekilde devam etmiş. Bir gün Güneşlerden biri ” Yarın, hep beraber ağacın tepesine çıkalım.” demiş ve diğer Güneşler de onun bu düşüncesine katılmışlar. Sonraki gün 10 Güneşte ağacın tepesine gökyüzüne çıkmışlar. Sonraki gün de, onu izleyen diğer günler de bu şekilde devam etmiş. Her gün gökyüzünde 10 tane güneş varmış. Fazla sıcaktan, yağmur yağmamasından nehirlerde su kalmamış, dağlarda ağaçlar ölmeye başlamış. Balıklar,hayvanlar ölüyormuş. Sebze de meyve de yokmuş. İnsanlar oldukça zor duruma düşmüşler.
Bir tanrı, insanların dünyasına gelmiş. İsmi Hou Yi. Hou Yi, tanrılar arasında en iyi ok ve yay kullanan tanrıymış. Hou Yi, okunu ve yayını alarak, güneşlere seslenmiş ” Benim adım Hou Yi, Ben Tanrıların diyarında en iyi ok ve yay kullanan tanrıyım. Bu yüzden çabuk aşağıya inin.” demiş. Ama güneşler inmemiş, oyunlarına devam etmişler. Hou Yi ” Demek cevabınız bu!”. Oku 1.güneşe doğru fırlatmış ve güneşe vurarak onu bir kargaya çevirmiş ve öldürmüş. Daha sonra yanındaki güneşe fırlatmış, o da kargaya dönüşerek yere düşmüş. 9 tane güneşi bu şekilde öldürmüş. Geriye sadece 1 güneş kalmış. Artık hava çok sıcak değil. Yağmur yağıyor. Nehirlerde su var. Dağlarda ağaç var. İnsanlar memnun bir şekilde Hou Yi’e “Efendi Hou Yi, çok teşekkür ederiz .” Hou Yi, tanrıların ülkesine geri dönmüş.
Tanrıların ülkesinde Tanrı(天帝) onu bekliyordu. Ve Hou Yi’e Tanrı dedi ki; “Güneşler benim çocuklarımdı. Sen onları okların ile … Artık yüzünü görmek istemiyorum. Hou Yi, insanların dünyasına git. Bundan sonra Tanrı değilsin. Artık buraya geri dönemezsin.” Hou Yi, karısı Chang’e ile beraber insanların dünyasına gitmişler.
Tanrıların dünyasında, herkes sonsuza kadar genç ve ölümsüz olarak yaşıyorlarmış ama Hou Yi ve Chang’e artık tanrı değillermiş. Onlarda insanlar gibi yaşlanacak ve bir gün öleceklermiş. Hou Yi, bunu istememiş. Uzun yıllar boyunca Chang’e ile beraber yaşamayı düşünmekteymiş.
Bir gün, Hou Yi’nin aklına bir fikir gelmiş. ” Tabiki! Kunlun Dağı! Batı yönünde uzak ve yüksek bir dağ. Shiwanmu bu dağın tepesinde yaşıyor. Onun bahçesinde şeftali ağacı var. Bu şeftalinin yarısını yiyen bir insan, her zaman genç kalır ve ölemez. Bu şeftalinin tamamını yiyen bir insan, gökyüzüne yükselir ve tanrıların diyarına gidebilir.”
Hou Yi, Kunlun Dağına gitmiş. Shiwanmu ile karşılaşmış ve ona demiş ki; ” Sen Shiwanmu, seni görmek için buraya kadar geldim. Şeftali ağacından bir tane şeftali istiyorum. Ölmek istemiyorum. Chang’e ile beraber uzun süre birlikte olmak istiyorum. ” Shiwanmu “Benim şeftali ağacımda bir şeftali 3 yılda bir olmaktadır. Çok önemli bir şeftalidir. Ama bir tanesini sana vericem. Chang’e ile beraber bunu yiyin lütfen.” demiş ve bir tane şeftaliyi Hou Yi’e vermiş.
Hou Yi evine geri gelmiş ve ” Chang’e, ben geldim. Shiwanmu’dan şeftali aldım. İkimiz bunu yiyerek, her zaman birlikte yaşayacağız.” demiş ancak ev oldukça sessizmiş. “Chang’e neredesin?” Chang’e, odanın içinde sessizce bekliyordu. Hou Yi, gittikten sonra odadan çıkmış ve masanın üzerinde kutunun içindeki duran Şeftaliye bakmış. Hou Yi bunu daha sonra Chang’e ile beraber yemek için oraya koymuş. Gece olmuş.
Gece olmuş. Hou Yi, henüz eve gelmemiş. Chang’e, kutunun içindeki şeftaliyi çıkarmış ve “Ben, insanların dünyasından nefret ediyorum. Güzel kıyafetler, lezzetli yiyecekler yok. Hou Yi ile birlikteyim ama hayır istemiyorum. Ben, tek başıma şeftalinin hepsini yiyeceğim ve tanrıların ülkesine geri döneceğim.” demiş. Chang’e tek başına bütün şeftaliyi yemiş. Vücudu ışıldamaya başlamış,yavaşça gökyüzüne doğru yükseliyormuş. ” Tanrı, benim tanrıların diyarına dönmemi istemiyor mudur acaba?…” Gökyüzüne doğru yükselirken parlak ay görünmüş. “A, güzel ay. Aya gidelim.” Chang’e Aya doğru uçmaya başlamış. Sanırım Chang’e hala orada bir yerdedir.
Not: 天帝(Tentei)- Tanrı
神様(Kamisama)- Tanrı
Her iki karakter de Tanrı anlamına gelmektedir. Ancak muhtemelen Tentei karakteri ile kast edilen Tanrı belli bir kişiliği temsil etmektedir. Kamisama kelimesi genel anlamda kullanılmaktadır. Yaygın olarak Japonya’da bu kelime kullanılır.
Sanat Tarihçisi
Özgün Akar