Erzurum şehir merkezinde, Tebriz Kapı’da yer alan Çifte Minareli (Hatuniye) Medresesi, Anadolu’nun açık avlulu en büyük medresesi olup yakınında; Erzurum Ulu Camii, Erzurum Kalesi, Narmanlı Camii, Üç Kümbetler, Ebu İshak K. Türbesi, Cimcime Hatun Türbesi, Eski Erzurum Evleri ve Üç Kümbetler bulunmaktadır.
Anıtsal boyuttaki medrese üzerinde herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Taç kapı üzerinde kitabe için ayrılan bölüm ise boştur. Bunun sebesi ise Medrese ve kümbetin kapılarındaki bazı taşların, Erzurum’un 1878 yılındaki Rus işgâli sırasında yerlerinden sökülerek St. Petersburg’a götürülmüş olması belirtilmektedir. Anadolu’daki en yakın örneği olan Sivas Çifte Minareli Medrese (1271) ile plan ve süsleme açısından karşılaştırıldığında 13. yüzyılın sonu 14. yüzyılın başlarına tarihlendirilmektedir.
Medresenin doğu tarafında üçgen olarak gösterilen alan ise şehir surlarına ait bir kuledir. Şehir surları ile bitişik durumdaki medrese ayrıca Osmanlı Rus harbinde cephanelik olarak kullanılmıştır.
Medrese plan açısından, dört eyvanlı, açık avlulu, revaklı ve iki katlı bir özellik sergilemektedir. Kuzey-güney istikametinde uzanan medrese, basık yuvarlak kemerli ve 13 sıra mukarnas dizisi olan bir taç kapı ile girilmektedir. Kapının hemen arkasında giriş eyvanına ulaşılır. Eyvanın doğu kenarından bitişik dikdörtgen planlı oda kuzey-güney yönünde uzanan sivri beşik tonozla örtülü olup, batı kenarına bitişik kareye yakın dikdörtgen planlı mekân ise üçgenlerle geçilmiş bir kubbe ile örtülüdür; her iki oda da birer kapı vasıtasıyla giriş eyvanıyla irtibatlandırılmıştır. Kıble duvarında mihrap nişi bulunan batı kanattaki kubbeli oda, medresenin mescididir.
Medresenin doğu ve batı yönlerinde bulunan revakların hemen arkasında dikdörtgen olarak yerleştirilmiş öğrenci odaları bulunmaktadır. Giriş eyvanının hemen karşısında, türbe ile birleşik olan ana eyvan bulunmaktadır. Oldukça büyük ve yüksek olan bu eyvanın arkasında yapı, Anadolu’nun en büyük türbesidir. Altta haçvari planda cezanelik bölümü bulunan türbenin, gövde bölümü çokgendir. Üstte ise pramidal bir külah ile kaplanmıştır. Türbe içerisi, açılan nişler ile hareketlendirilmiş olup mermer malzemesi ile dikkat çekmektedir.
Medrese üst örtü sisteminde beşik tonoz, çapraz tonoz, yıldız tonoz ve kubbe kullanılmıştır.
Medrese süslemesi ve ön giriş cephesinde bulunan çifte minaresi ile ayrı bir öneme sahiptir. Anadolu’daki nadir Çifte Minareli Medreselerden biridir.
Taşın, can bulduğu mukarnas kavsaralı taç kapıyı çevreleyen bordürler içerisinde Orta Asya’dan beri kullanılan rumi, palmet ve lotus dizileri yer alırken, en dış bordürde üzerinde rumilerin yer aldığı dünyayı temsil eden küre üzerinde hayat ağacı yer alamaktadır. Hayat ağacının üzerinde ise yine rumileirn meydana getirdiği palmet ve lotuslar kapıyı çevrelemektedir. Kapının batısında ejder motifi, hayat ağacı ve çift başlı kartaldan oluşan bir kompozisyon görülmektedir. Orta Asya geleneğini sürdüren bu bezemeler, bir pano içerisine alınmıştır. doğusunda ise kartal dışındaki benzer süsleme tekrarlanmıştır. Ayrıca medresenin çeşitli yerlerinde benzer süslemeler ile birlikte geometrik motifler de görülmektedir.
Taç kapı üzerinde yükselen çifte minareler yapıyla bir bütünlük içerisindedir. Minarelerin oturduğu kaide yeri mozaik çini ile bezenmiş madalyonların yer aldığı panolar halindedir. Yivli gövdeli minare, mukarnaslı bir şerefe altlığı ile sonlanırken, bu alan sırlı tuğlalar ile hareketlendirilmiştir.
Medresenin iç bölümünde yer alan taşıyıcı sütun ve kemerlerde de yarım kalmış süsleme kuşakları bulunmaktadır. Bu da bizlere medresenin inşaasının belki de tam olarak bitmediği izlenimini uyandırmaktadır.
2015 yılında restore edilen medresenin eski fotoğraflarına bakıldığında oldukça harap bir durumda olduğu görülmektedir. Özellikle üst örtülerin, minarelerin ve ana eyvanın olduğu bölüm en çok zarar gören yerler arasındadır.
Bugün müze olarak hizmet veren medreseye ücretsiz girebilirsiniz.
Medrese ile ilgili iki esfane vardır.
Birinci efsaneye göre; “Burayı Alaaddin Keykubat kızı için yaptırmaya başlamış, kendisi harbe gidip şehit olunca paralarını alamayan ustalar yarım bırakarak gitmişler. ikinci efsaneye göre: Bir usta ile çırağı medreseyi yapmaya başlamışlar; fakat minareler yükseldikçe çırağın yaptığı ustanın yaptığından daha güzel olmaya ve ilgi çekmeye başlamış. Bunu gören ustası çok kıskanmış; ama bir şey söyleyememiş. Sıcak bir günde yine minarelerin üzerinde inşaata devam ederken çırak susamış ve ustasına seslenerek su istemiş. Bunu duyan usta, “Usta idim oldum şegirt – Al destiyi suya seğirt” diyerek kendini minareden aşağı atmış. Bunu görüp hatasını anlayan çırak çok pişman olmuş ve ustasının arkasından o da kendini aşağı atmış, işçiler bu vahim olaya çok üzülmüşler ve işi yarım bırakarak gitmişler. Bu nedenle Çifte Minareli Medrese’nin minareleri yarım kalmış.