13 Temmuz 1882 yılında Denizli’nin Çal kasabasından doğan İbrahim Çallı 1904 yılında Sanayi-i Nefise’ye kaydolmuştur. Mektep eğitimini 1910 yılında tamamladıktan sonra, Maarif Nezareti’nin açtığı bir yarışmaya katılmış ve birinci olmuştur. Bunun üzerine eğitimi tamamlamak için 1910’da Paris’e gönderilmiştir. 1914’te Dünya savaşı nedeniyle yurda dönmüş ve Sanayi-i Nefise’de hocalık yapmaya başlamıştır 1947 yılında görevinden emekli olan İbrahim Çallı 1960 yılında İstanbul’ da vefat etmiştir.[1]
Bu kuşağın en önemli temsilcisi İbrahim Çallıdır. Çallı, bohem yaşantısı, hazır cevaplığı hoş sohbetiyle, kuşağını adı altında bütünleştiren, bir sanat ekolünün gizemli lideridir. Daha önemlisi sanatın gelişip yaygınlaşmasına ön ayak olacak genç kuşağı, ışıklı düşünce gücüyle etkisi altına alan unutulmayan bir eğitimcidir. Çallı İbrahim’in resme başlaması, adını aldığı kasabada gerçekleşir.[2]
Çallının yaşamı, Batı etkisinde gelişen Türk resmi içinde, Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e doğru uzanan sanatçı tipolojisinin biyografik kalıpları ve özellikleri dışında, yeni bir sanatçı imgesinin prototipi olarak kendini gösterir. Çallı doğuştan bir halk çocuğu idi. Sanatçı, o yıllarda İzmir’e bağlı bulunan Çal kasabasında dünyaya gelmişti. Babası Çal’ın ileri gelenlerinden Osman Efendi’dir. İlk ve orta öğrenimini, kasabasındaki rüştiyede tamamladı, daha sonra İzmir’de idadi öğrenimi gördü.[3]
İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu. Burayı bitirince 1910 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nca resim öğrenimi için Paris’e gönderildi. Dört yıl da orada çalıştı. 1914’te yurda dönünce, Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyeliğine atandı. 1947 yılında emekli oldu İzlenimci Türk resim sanatı belli başlı temsilcilerinden biri olan Çallı, resimlerinde renk parlaklığı ve saydamlığa önem verdi. Bu anlayışla birçok peyzaj, natürmort-portre ve kompozisyon yaparak çağdaş Türk resminin gelişmesine katkıda bulundu.[4]
Avrupa yarışmasını kazanan İbrahim 1910’da Paris’e gitti. Dört yıl boyunca Paris’te kalan sanatçı, Güzel Sanatlar Okulu’na yazıldı Orada, dört yıl Fernand Cormon’un atölyesinde çalıştı. 1914’te, Paris’te birlikte, çalıştıkları Ruhi Arel ve Hikmet Onat’la Türkiye’ye dönmüştür.[5]
Çallının, ayrıntının önem taşımadığı rahat ve kıvrak renk tuşlarıyla oluşturduğu eserleri, büyük ilgi ve şaşkınlık uyandırdı. İzleyicinin, detaycı, fotoğrafik özelliklerin ön planda tutulduğu resme olan alışkanlığını kökten değiştirdiği üslup, Türk resminde yeni dönemin ifadesi oldu. Bohem ve nüktedan kişiliği ile döneminin renkli simalarından olan Çallı, yaşamı boyunca ilgi odağı olmuş, “ressamca” yaşantısı resme olan ilginin geniş kesimlere yayılmasında rol oynamıştır.[6]
Çallı, resmin her türünde başarılı örnekler vermiş, nü, natürmort, portre, konulu kompozisyon ve peyzajlarında ele aldığı kendine özgü temalar Türk resminde “Çallının manolyaları”, “Çallının “portreleri” olarak anılmaktadır.[7]
Fransız izlenimciliğinin tesirinde kalan Çallı, bu tekniği tam anlamıyla uygulamadıysa da o zamana kadar Türkiye’de geçerli olan resim anlayışını kökünden değiştirdi. Yeni bir çığırın başlıca temsilcisi oldu Kendinden öncekiler tabiatı bütün teferruatıyla kopya ederek, fazla parlak renklerden kaçınırlarken; Çallı, serbest fırça vuruşlarıyla parlak renkleri kullanmıştır.[8]
Türkiye’deki resim anlayışına yeni bir boyut kazandıran Çallı, ilk sergisini 1914’te açtı, 1920’de Almanya’ya yaptığı inceleme gezisi sonucu resim anlayışında değişmeler oldu ve soyutlamaya yöneldi. [9]
Çallı 1914-23 arasında toplumsal yaşamla ilgili konuların yanı sıra Ada ve Boğaz manzaraları, kadın portreleri ve Türk resminde ilk kez çıplak figürler de yaptı. İstanbul’da bulunan Rus ressam Aleksis Griçenko’yla tanıştıktan sonra, izlenimci teknikten uzaklaşarak onun grafiğe yakın, şematik desenini ve az karışımlı renk anlayışını benimsedi. “Mevleviler” adlı dizisi bu etkilerle oluştu. Çallı kısa bir süre sonra izlenimci anlayışa geri döndü. 1923’ten sonra manzara, portre ve ölü doğalardan başka Kurtuluş Savaşı ve Atatürk devrimleriyle ilgili kompozisyonlar, Atatürk portreleri ve köylü yaşamını anlatan büyük boyutlu resimler yaptı.Sanat yaşamının son yıllarında büyük boyutlu kompozisyonlardan uzaklaşarak portreler ve daha çok çiçekleri konu aldığı ölü doğalar gerçekleştirdi.[10]
Çallı hem empresyonizm, hem de ekspresyonizm alanında eserler vermiştir. 1920 senesinde Münih’e gidişi, onu bu alanda da eserler vermeye yöneltmiştir. 1924’den sonraki dönemde, İstiklal savaşı ve devrimlerle ilgili kompozisyonları, Atatürk portreleri, zeybek ve köylü yaşantısı ile ilgili konuları işlemiştir. Manzara ve natürmort resimleri de yapmıştır .[11]
Çallı, kendi kuşağının ve çağının tek adamı değildir. Onu Hikmet Onat, Sami Yetik, Namık İsmail, Feyhaman Duran desteklerler. Çallı serbest fırça vuruşları da özgür çalışma temposuyla izlenimciliği en iyi şekilde yansıtır. Bu konuda Nurullah Berk “1914 yılından beri tezahür eden ve İmpressionniste kaidelerin akademikleşmiş formülüne dayanan sanatı temsil eden grubun başta gelenlerinden biri de İbrahim Çallı’dır” der .[12]
Hikmet Onat ve Nazmi Ziya Güran doğrudan doğruya doğada çalışmaları, günün çeşitli saatlerinde ışık değişiminin yarattığı görsel ayrıcalıkları konu alan resimler üretmeye yönelmeleri ile izlenimcilik tanımına yaklaşan resimlere imza atmaya başlarlar. Namık İsmail, boya dokusunun, görsel etkiyi uyarıcı kompozisyon düzenini varsıllaştırıcı ve anlatımı pekiştirici etkisini kurar tuvallerinde. İbrahim Çallı’nın resimlerinde de onlar gibi ışık ve leke arayışları ve yarattığı görsel zenginlik ön plana çıkar. Ancak İbrahim Çallı’nın üstün yeteneği, güçlü kişiliği resimlere önemli ayrıcalıklar kazandırır.[13]
Çallıda, doğaya ve yaşama açılma yönündeki istek, İstiklâl savaşında zeybekleri gösteren ünlü kompozisyonunda, manzara resimlerinde ve vazo içindeki manolyaları kendi kişiliğine mal ettiği natürmortlarında, seçkin örneklerle belgelenmiştir. Portre ve figürü, büyük çaplarda canlandırdığı kompozisyonları işleyen Çallı İbrahim ve arkadaşları; Galatasaraylılar Yurdu’nda 1916 ve sonraki yıllarda açılan sergilerle resim yapmanın sadece doğayı tekrarlamak değil, aynı zamanda ve özellikle o doğaya kişisel bir yorum, bir anlam katmak”olduğunu halka öğretmişlerdir. [14]
Resimlerini peyzaj, natürmort, portre ve çıplak gibi dört ana tema çevresinde oluşturan Çallı’nın çalıştığı konular arasında, askerler, savaş, yakın tarihimiz ve istiklal savaşı gibi milli konulardaki kompozisyonları da görmekteyiz.[15]
Çallı’nın resimleri arasında İstanbul görünümleri önemli bir yer tutar. İstanbul ve İstanbul’a duyulan ilgi bu yıllarda tüm sanat dallarında yoğun bir ilgi odağı halinde karşımıza çıkarmaktadır.[16]
Çallı kuşağı diye sık sık adlandırılan, ressamlarımız, İstanbul’un iki yakasının sınırlarını aşmayan görüntüleri, morlar, turuncular, maviler, biraz fazlaca harcanan vişneçürüğü renkleri, kahverengi ve yeşillerle resmedip dururlar. “Peyzaja çıkma” âdeti, bu yılların sonraki kuşağa bıraktığı bir alışkanlık olur. Portre ve natürmortlar yanında, kimi dekolte kadın resimleri de itibar görmeğe başlar. Cami içlerinin dinsel, sakin, huzur verici havası, ressamlarımızın konuları arasına girer. Sisli Haliç görüntüleri, çürümüş tahta evleriyle eski sokakları, giderek çekici olmuştur. Ressamlar, bu konuların bulunduğu yerleri, sabahın erken saatlerinden itibaren arayarak, sehpalarını kurarlar.[17]
Türkiye’deki resim anlayışına yeni bir boyut kazandıran Çallı, natürmortları, peyzajları, portreleri ve kompozisyonları üzerine çalışarak değerli yapıtlar vermiştir. En önemli yapıtları arasında cami avlusu, dikiş diken kadın, nü, manolyalar, balıkçı kayığı, gibi önemli eserleri yer almaktadır.[18]
Siyah renklere genellikle çok az yer veren sanatçının renk tercihlerinde sarı, turuncu, mavi ve mor bol bol yer alır. İnceden inceye işleme yerine özgür ve bağımsız bir fırça kullanılışı, coşkun ve yer yer romantik bir eğilim Çallı’nın özelliğini meydana getirir. Aynı nitelikler bir anda çizilmiş sanısını uyandıran desenlerinde de görülür.İbrahim Çallı, Peyzajları, portreleri, natürmortları (ölü doğa), çıplakları ve çok figürlü kompozisyonlarıyla çağdaş Türk resminin en ünlü sanatçılarından biri olmuştur. [19]
[1] Fatih Başbuğ,1914 Çallı Kuşağı’nın Türk Resim Sanatı ve Eğitimine Etkisi,Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı, (Yayınlanmış) Doktora Tezi, Konya, 2009, 202.
[2] Kıymet Giray,“Çallı ve Atölyesi”, İstanbul: Türkiye , İstanbul,1997, 72.
[3] Nurullah Berk, “İbrahim Çallı”, Türkiye (1923-1973) Ansiklopedisi, Cilt: 2, İstanbul, 1974, 14-15
[4] Genel Kültür Ansiklopedisi, C:1, İstanbul, 1992, 193
[5] Berk, 1974, 460.
[6] Akdaş, 2011, 41.
[7] Anonim , “Çallı İbrahim”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt:2, İstanbul,1994, 464.
[8] Anonim, “İzlenimcilik”, Meydan Larousse Ansiklopedisi,Cilt:10,Meydan Yayınevi, İstanbul,1990,129.
[9] Anonim , “Empresyonizm”, Yeni Türk Ansiklopedisi, Cilt: 3, İstanbul,1985, 208.
[10] Anonim, “Ressamlarımızın Tutum ve Davranışları Üzerine”, Sanat Çevresi (Aylık Kültür ve Sanat Dergisi) 321-322, İstanbul, 305.
[11] Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Çallı Üzerine”, Türkiyemiz, Sayı: 18, İstabul, 1976, 7.
[12] Saadettin Sarı, “Ressam İbrahim Çallı’nın Hayatı, Kişiliği ve Sanatı”,( Yayınlanmamış) Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya,1994, 58.
[13] Giray, 1997, 115-19.
[14] Sarı, 1994, 74-78.
[15] Akdaş, 2011, 46.
[16] Giray, 1997, 243.
[17] Günsel Renda, “ Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanat (1700-1850)”, Ankara, 1977, 12.
[18] Anonim, “Çallı İbrahim”, Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt: 6, İstanbul, 454.
[19] Anonim, “Çallı” Cumhuriyet Ansiklopedisi, Cilt: 3,İstanbul, 1970, 9.