Arkeolog Hilal Erden Sanatın Yolculuğu için ”Eser yerinde ağırdır” yazısını yazdı.Kendisine teşekkür eder, yazısını okumanızı tavsiye ederiz.
Temel İlke:Eser Yerinde Ağırdır
Metropolitan Müzesi’nde Koç ailesi iki galerinin bağışçısı olarak bu yere isimlerini verdirdiler.75 yıl süreyle Şark eserlerindeki bu iki galeri onların ismiyle anılacak.Sayın Rahmi Koç’un açılış nutku tartışma konusu oldu;bir ülkenin eserlerinin sadece orada mı kalması uygundur veya dünyaya dağılsın mı?
Doğrusu İtalya’yı gezmeye başladığım genç çağlarımda Floransa Ufizzi’de,Roma Borghese galerisinde,Napoli’de saatlerce çakılıp kaldığımda müzenin içine kapatılsa bile her eserin kendi çevresinde etkileyici olduğuna kesinlikle kani olmuştum.Hatta İtalyanlardaki teşhir ustalığının onda birine dahi sahip olmayan bizim müzelerde bile bu kural geçerliydi.Kaldı ki,Türkiye müzelerinin o günden bugüne yaptığı atılımlar ve bazı müzelerin özgün karakter kazanmasıyla eserin çevresinde özel bir ağırlığı olduğu ilkesi çok açık görüldü.İtalya,Türkiye ve İsrail bunun canlı örneğidir.İspanya’da öyledir.Bütün olumsuzluk ve fakirliğine rağmen şüphesiz Mısır öyledir ve İran müzeleri böyledir.Bir dükkan kalabalığı içinde bunaldığımız Louvre,British Museum,Viyana’dan sonra aynı eserleri yerindeki müzelerde görmek insanı büyülemek ne kelime,irfanını arttırır.Bu nedenle müzecilikte temel ilke;eserin çevresinde teşhir olmalıdır.
Bununla birlikte bugünkü Türkiye zamanında bedeliyle alınmış en zengin Çin porselen koleksiyonuna ve birçok yazma esere sahiptir.Eski imparatorluğumuzun sınırları içinden çıkma eserler İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni doldurmaktadır.Bu alanda Akdeniz ülkeleri içinde istisnai bir konumumuz vardır.Birçok eserimiz de dışarı gitmiştir;Berlin Bergama Müzesi’nde restorasyonu ve teşhiri mükemmel olan Bergama Altarı’nın bizzat Bergama Akropolü’nde bulunması çok daha büyüleyici olurdu.
Boğazköy’ün sfenkslerinden biri 1910’lar da sözleşme ile geçici olarak Berlin müzelerine verilmişti.Almanlar o tarihten beri bunu iade etmemekte direniyorlardı.Prof.Dr.Engin Özgen ve Mehmet Akif Işık’ın genel müdürlüğü zamanında heyette üyeydim.Doğrusu kaçırılan değil,sözleşme ile geçici olarak verilen bu eseri iade etmemek için saçmasapan gerekçeler ileri sürüyorlardı.Bizde Ankara bürokratları içinde de”Canım orada teşhir ediliyor,görseler ne olur?”diyenler vardı.Oysa bir sözleşmenin ihlaline cevaz verilirse bunun arkası kesilmezdi,onun için ısrar edildi.Bugün nihayet Boğazköy Sfenksi iade edildi.Bunu Ertuğrul Günay’ın başarı hanesine yazmak gerekir.
Koleksiyoncu müzeler veya zenginler eserleri alıyor.İznik çinilerinin hoş bir koleksiyonunun Fransa’da Sevres porselen müzesinde bulunması,buna karşın bizzat Sevres’i kıskandıracak en nadide parçalarının Topkapı’da bulunması da hoş bir keyfiyettir.Rahmetli Sevgi Gönül dış dünyada İznik çinilerini toplamakta Katar şeyhi ile yarışırdı.Şeyh bir keresinde onu çok üzdü.İznik’in patlıcan renkli çinilerini satın almıştı.Yalnız doğulu bir senyörün centilmenliğini gösterdi,müzesinin çini eserler katalogunu Sevgi Gönül’e ithaf etti.
Bunların dışında St.Petersburg’daki Hermitage’ın,batı Avrupa’nın en nadide parçalarını topladığını biliyoruz.Kuşkusuz kötü örnekler de var.Antalya Perge kazılarından çıkan Yorgun Herkül heykelinin üst kısmı parçalanmıştır.Alt parçayı Metropolitan’ın özel koleksiyonundan sevgili Özgen Acar buldu ve kıyameti kopardı;uzun münakaşalardan sonra bu parçanın bizdeki alt tarafı tamamlandığı tespit edildi ve şimdi o da geri geldi.
Parçalanarak dağıtılan bütün eserler Yorgun Herkül’ün şansına sahip değil.İran ve İslam eserlerinin ünlü tanıtıcısı Süren Melikyan’ın tabiriyle ”İslam sanatı en nadide örnekleri parçalanarak yağmalanan bir bütündür.”Bugün en büyük müzelerden en önemsiz taşra müzelerine,hatta bilinmedik küçük koleksiyonculara kadar her yerde bir bütünün parçaları görülür.
Son yıllarda Atina Benaki Müzesi’nin 18.yüzyıl Edirne’sine ait bir mihrabın parçalarını dünyanın dört bir yanından toplayarak yeniden monte etmesi istisnai başarıdır.Bu özgün olayda Rahmi Koç’a hak veririm,mihrabın Benaki’de teşhiri ve kalması isabetlidir.Yukarıda verdiğim örnekte de Katar müzesi kendine yakın bir uygarlığın çinilerinin çok özgün bir türünü bir araya getirmiştir.Artuklular devrine ait ünlü Cizre Ulu Camii’nin ejderha şeklindeki kilit tokmaklarından biri bizde,birini Danimarkalılar çaldı.İslam eserlerinin çoğu maalesef hoyratça yağmalanan ve çoğu sefer teşhirden ve kayıtlardan uzakta saklanan parçalardır.Maalesef bu mübadele,kültürün dolaşımı ve tanınmasına pek hizmet edemiyor.Gelecek dünyanın daha uyanık ve daha insancıl olacağını ümit etmekten başka çare yok.
KAYNAKÇA:YAKIN TARİHİN GERÇEKLERİ(İLBER ORTAYLI)
Arkeolog
Hilal Erden