Antik kabartmalarıyla ünlenen Pisano’nun babası da heykeltıraştı (Nicola Pisano). Onun klasik heykel kültürü ile oldukça derin bilgiler elde etmiş olduğu Fransız Gotik heykel sanatının ilkelerini birleştirmesi, 13. yüzyıldan bu yana resim sanatıyla birlikte gelişecek olan heykel sanatına vermiş olduğu en büyük katkıydı. Böylece Fransız Gotik biçimleri, İtalyan sanatının duygusal biçimleriyle bir senteze gidiyordu. Ortaçağın erken dönemlerinde heykel, küçük el sanatları ile birleşmiş bir durum sunuyordu. Bunu yıkmak için geride duran antik heykel sanatının o muhteşem yapısından başka gerçek anlamda dikkate alınacak bir durum da pek gözükmüyordu, heykelciler için. Bir anlamda Pisano’nun elinde, heykelin rölyef boyutu dediğimiz kabartma tekniğiyle modle edilmiş kompozisyonlara daha çok rastlıyoruz.
En dikkati çeken yapıtlarının başında Perugia’daki çeşme (No. 13) ve bu çeşmenin hem düzenlenmesi, hem de çeşme kadehinin zirvesini oluşturan birbirine yapışık figürlerden kompoze edilmiş olan değişik tasarımı hemen aklımıza gelmekte. Burada, heykel sanatı bağlamındaki figürlerin, süslemeciliğin ötesinde artık bir sanat tasarımı altında ele alındığı çok açıktır.
Daha sonra Siena Katedrali’nin cephesine yaptığı rölyefleri dikkat çeker. Burada, Fransız Gotik anlayışını, Toscana bölgesi sanatına uyarladığı açıkça görülür. Örneğin “Çarmıha Gerilme” sahnesinin (No. 14) ele alındığı detaya bakınca, istiflenen figürler, aslında pek de basmakalıp diyemeyeceğimiz figür ve yüzleri, kalabalığa rağmen gene de mekânda aranmaya çalışılan denge ve simetrinin izleri çok rahat fark edilir. Her figür kendisiyle baş başa kalmışçasına, kendiyle ilgilenir psikolojik anlamda. Zaman zaman ortada gerçekleşen acı olaydan kaçan insanları görürüz. Bu vücut hareketleridir ki, rölyefteki olayın karşısında takınılan tavrı açık bir şekilde ortaya koyar. Kompozisyonda kimi figürlerin daha ziyade yüzleri itibariyle grotesk betimlemeye itildiği çok açıktır. İsa’nın halesi oldukça geometrik -sembol bir hale- şekilde daha erken ortaçağ üslubu içerisinde değerlendirilmiştir. Diğer önemli yapıtlarından birini de, Pistoia’daki S. Andrea Kilisesi için yaptığı vaaz kürsüsünün kabartmaları oluşturur. Bu kabartmalardan “Çarmıha Gerilme” sahnesini (No. 15) ele alacak olursak, burada figürlerin daha anlamlı bir denge kazandıkları açıkça gözlenir. Figürlerin oran ve orantılarında mekânla daha doğru bir ilişkiye itildikleri hem bir başka gerçek, hem de heykelcinin olgunlaşma sinyallerinden biridir. Yine aynı rölyeflerden birinde “Müjde ve Doğum” sahnesini (No. 16) iç içe değerlendirdiği giriftleşen bir kompozisyonla karşılaşırız. Her eleman hem bellidir, hem değildir. Bu da sanatçının genel kozmos bilgisinin derinliği hakkında elde ettiğimiz bir ipucu sayılabilir. Ne olursa olsun figür-ifade sorununun erken bir zaman da olsa sanatçının elinde çözümlenmeye çalışılması, yanı sıra figür-mekân sorununa kafa yorulması önemlidir.