İkona Nedir?

Kökeni Grekçeye dayanan İkon kelimesi ―eikona‖ kelimesinden gelir ve ―tasvir‖anlamındadır. Eikona kelimesi Anadolu Grekçe‘sinde ―eikonaa‖ şeklinde ifade edilir ve ―ikona‖ olarak okunur. Ayrıca kelimenin ―benzemek‖ anlamdaki ―eikein‖ sözcüğü ile de ilgisi vardır. İkona, Ortodoks kültüründe İsa‘nın, Meryem‘in, azizlerin, meleklerin ve kutsal olayların resmedildiği duvarlara ya da ahşap levhalar üzerine yapılan tasvirlerdir. İkonalar çoğunlukla ahşap üzerine yapılmasına karşın mermer, maden, fildişi gibiçeşitli levhalar üzerinde de görülebilir. Ortodoks ikonaları şekil olarak, çoğunlukla tek bi levhadan oluşan dikdörtgen panolardır. İki, üç, dört parçadan oluşanlara sırasıyla ‗diptikona‘, ‗triptikona‘, ‗kuadriptikona‘, yuvarlak olanlara da ‗klipeus‘ adı verilir. Katolik dünyasında ikonaların yeri, tasvirlerin yardımı ile öğretim ve eğitim olarak algılanırken Ortodoks dünyasında bu nesneler kutsal olarak görülür. İkonaların işlevi eğitim ve öğretimden daha çok ibadet aracı olarak kullanılmasıdır.

İbadet esnasında kutsallığına inanılan ikonalar ile bütünleşilerek o resmin temsil ettiği kutsallığa ulaşmak amaçlanır. Dini yaşamda büyük öneme sahip olan bu ikonalar sayesinde resmin temsil ettiği gerçekliğe ulaşmak amaçlanır. İkonaların ilahi lütufla dolu olduğuna inanılır ve ibadet eden kişiyle Göksel Krallığın buluşma noktasıdır. İkonalar, Katolik kültüründe her ne kadar önemli bir rol oynasa da ikonalar, Ortodokslukta pratiğin görsel hale dönüşmüş şeklidir. Kilise ruhsal anlamda ne kadar çok önemliyse ikonalarda bir o kadar önem taşımaktadırlar. İkonalar, Doğu kilisesinde sanatsallıktan Liturjisine kadar geniş bir yelpazede hayatın önemli bir bölümünde yer almıştır. Özetlenirse eğer ikonalar Ortodoks dünyasında yer almasaydı, Ortodoks ibadeti ve yaşamı bütünü ile değişik bir değerler bütünü olarak ortaya çıkardı.

İkonanın Gelişim Süreci

Hıristiyanlığın başlangıç yıllarında ikona konusunda sanat anlamında ifade edebileceğimiz belirli bir tarz oluşmamıştı. Hıristiyanlığın Romalıların zulmünden kaçtığı ve devlet dini olarak kabul görmediği yıllarda, ilk Hıristiyan sanatçıların tasvirlerini katakomblarda yaptıklarını görüyoruz. Bu dönemde yaşayan Hıristiyanların ölülerine saygılarını sunmak üzere ziyaret ettikleri yeraltı mezarları olan katakomblar aslında erken Hıristiyan sanatının başlama noktalarıdır.Hıristiyan inançlarının özgürce ifade edilemediği dönemlerde, Hıristiyanlarinançlarını tasvir ederken tehlikelerden dolayı sembolik bir dil kullanmayı tercih etmişlerdir. Örneğin Grekçe de beş adet harften meydana gelen balık sözcüğü: ―i ch th y s‖, ( ἰχθύς ) : ―Iesous Christos Theou Yios Soter‖ (İsa—Mesih, Tanrı‘nın Oğlu: Kurtarıcı)anlamına gelmekteydi. İsa‘nın sembolik anlatımları ilk kez birinci yüzyılda, Meryem‘in sembolik anlatımlarını ise ilk kez ikinci yüzyılda Roma katakomblarında görülmüştür.Kilise, 4. yüzyılda yeni bir döneme başladı.

Bizans İmparatoru Konstantin‘in (306–337) İstanbul‘u başkent ilan etmesinden sonra, Hıristiyan dünyası açısından Roma‘nın siyasi ve dini gücü azaldı. Bu sayede Konstantin‘in korumasında bir doğu dini olan Hıristiyanlık, Doğu Roma İmparatorluğunun hâkimiyetinde olan bölgelerde hızla yayılmaya başladı. İmparatorluğun geniş bir coğrafyada yayılmış olması nedeniyle Ortodoks Kilisesi antik dünyaya kadar uzandı. İnananların sayısının hızla artması yeni ihtiyaçlarında beraberinde getirdi. Daha büyük alanlara, mekânlara ve yeni öğretilere, bakış açılarına ihtiyaç duyulmaya başlandı.Hıristiyanlığın ilk dönemimde Hıristiyan sanatçıların kullandığı sembolik tasvirler, bu dini yeni kabul edenlere yabancı gelmeye başladı, çünkü antik dünyada insanlar dolaysız anlatımı tercih ediyorlardı. Böylece, 4 ve 5 yüzyıllarda yavaş yavaş kutsal kitaplarda geçen kutsal olaylar, anlatımı daha anlaşılabilir tasvirler olarak kilise duvarlarında görülmeye başlandı. Ayrıca bu dönemlerde paganist inançların canlılığını devam ettirmesi ve ikonaların aynı dönemde ortaya çıkması, antik dönemin inançlarının etkisinde olan Hıristiyanlığa yeni inanmaya başlayanlar arasında ikonalar farklı olarak benimsenmiş, ikonalara farklı bir görev yüklenmiş hatta put olarak algılanmaya başlanmıştır. İznik Konsili‘nde bu konular ortaya atılmış ve ikonalar konusundaki bu karışıklığa bir açıklık getirilmiştir.

Roma İmparatorluğunun resmi dini olmasının ardından kilisenin gelirinin artması, bu kurum içinde kiliseyi rahatsız eden, Hz. İsa’yı sözde tanrı sayan öğretinin yanlış olduğunu savunan, esasta dini bir akım olan ―heretik‖ fikirlerin oluşmasına sebep oldu. Bazı din adamları çöllerde bulunan manastırlarda dünya hayatından uzaklaşarak inzivaya çekildiler. Bu din adamlarının Ascetic yani çileci olan yaşamları örnek alınmaya başlandı ve kaleme aldıkları yapıtlar tüm Hıristiyan dünyasında etkisini gösterdi. Bu çile çeken kişiler aynı zamanda kutsal sanata, dinsel sanata ilham veren kutsal kişiler de oldular. Bu din bilgilerinden bazıları kutsal betimlemeleri şahsen kendileri kullandı ve kiliseleri bu tasvirler ile süslediler. Kilise babaları bu tasvirleri sadece sanatsal ve estetik önemi olan betimlemeler olarak değil, ders verici önemi olan betimlemeler şeklinde gördüler. Kiliselerde 4. yüzyıldan itibaren kullanılan bu betimlemeler diğer bir yönden deheretiklerle savaşı amaçlıyordu. Bu şekilde kilise heretiklere karşı sadece kilise babalarının öğretileriyle ve azizlerin yaşanmışlıkları ile değil, aynı zamanda Liturji ve ikonalar ile de cevap vermiş oldu.

Kilise, 1. Ekümenik Konsül‘de (325) Ariüs‘ün heretik görüşlerini ret etmiştir. Daha sonra Nestoryus isimli şahsın “İsa doğduğunda insandı, tanrılık ona sonradan hulul etti dolayısıyla Meryem de tanrı annesi değil insan annesidir” demesi üzerine 431 yılında Efes‘te toplanan konsilde Nestoryus‘un görüşleri ―Nesturilik‖reddedilmiştir. Dini tasvirlerin yasaklanmamasını isteyenlerin tartışmaları kazanması ile ikonalar Doğu Kilisesinin gözünde daha önemli bir yer kazanmıştır. Roma ve İstanbul arasındaki siyasi çekişmeler ve dini yorum farklılıkları nedeniyle birbirinden ayrılan Katolik ve Ortodoks kiliselerinin ikonalara bakış açılarıda tamamıyla farklılaşmıştır. İkonalar, Ortodoks dünyasında gerçek anlamını kazanmışlardır. Bu akımlardan sonra kilise görüşlerini vurgulamak, İsa‘nın kutsiyetini, Meryem‘in de Thedokos olduğunu belirtmek için, Meryem‘in kucağında çocuk İsa ve etrafında meleklerin yer aldığı ikonalar yapmıştır.

İkona ve Liturji

Ortodokslukta, ayin düzeni demek olan Liturji içinde ikonalar önemli bir yere sahiptir. Ortodoks Liturjisinin en önemli ayini; İsa‘nın etini temsil eden ekmek ve kanını temsil eden şarap kutsal kabul edilerek, bu kutsal nesneler vasıtası ile İsa‘ya saygı gösterilerek onunla bütünleşmeyi amaçlayan ―Evharistik Ayin‖dir. Bu ayin sürecinde ikonalar kutsal bir fonksiyon görevi üstlenirler. Bu ayin ikonostasisinarkasındaki kutsal bölmede gerçekleştirilirken, kilisedeki cemaat kutsal tasvirlere dua eder onlar aracılığı ile kutsal huzura ulaşmaya çalışır ve tanrıdan şefaat diler. Rahip ve diyakoz, evharistik ayinden önce ikonostasisin önüne gelip üç kez olmak üzere, ikonaların önünde saygı ile eğilirler. Ardından koro nezaretinde evharistik ayine hazırlayıcı özellikte dua edilir. Bundan sonra kutsal ikonalar öpülür ve koroya selam verilerek kral kapısının solundaki diyakoz kapısından içeri girilir ve törene devam edilir. Ayinin en sonunda rahip ikonostasisin karşısına geçerek İsa‘nın ikonası önünde dua okur.

İkonalar evharisitik ayin dışında kutsal olaylar, önemli yortularla ilgili kullanılır. Her yortunun, kutsal olayın ilgili bir ikonu bulunmaktadır. Anılan yortular, kutsal olaylar ikonalar sayesinde yeniden canlandırılır ve edilen duaların açıklayıcısı işlevini görürler.―Örneğin, Noel kutlamalarında ―doğum‖ ikonası ortaya çıkarılır. Bu ikona, Ortodoks inancına göre bir mağarada doğan İsa‘yı ele alır. Noel liturjisi incelendiği zaman, 4.yüzyıldan 9. yüzyıla kadar tarihlenen dualar ve kutsal okumalar ile karşılaşılır. Bu edebiyat, İsa‘nın doğumuyla ilgili geleneksel anlayışı yansıtır. Kilise‘nin tüm Liturjik düzeni ve bunlarla bağlantılı tasvirler, eski zamanlardan beri icra olunan ilk örneklerin yenilenmesidir‖.

İkonalarda Kanon

Ortodoks anlayışında Mesih‘i ve ikonalarda tasvir edilen azizleri çizmek kuralları olan önemli bir iştir ve bunun rasgele kuralları önemsemeden yapılması onlara ve onların temsil ettiği Tanrıya karşı yapılmış saygısızlık kabul edilir. Bu inanış nedeniyle ikona sanatçılarının tasvirleri yaparken uymak zorunda olduğu kurallar vardır. Bu kuralların bütünü olan kutsal kanon geleneğin sürekliliğini ve öğretinin ortaklığını sağlar. Herhangi bir ikona sanatçısı tasvirlerini kendi isteğine göre belirleyemez.

İkonografik kanon,ikonoklastik sürecin bitiminden sonra son biçimini almıştır. Konu, sembolik dil, giyim şekilleri ve renkler gibi tasviri meydana getiren tüm öğelerle ilgili detaylar VII. ekümenik konsilde açıklanmış ve sadece teknik yönüne ikona sanatçısının karar verebileceği söylenmiştir. İkonanın, düzeni, bezemesi ve kompozisyonunun da ancak Kutsal Babalar aracılığı ile tayin edildiği belirtilmiştir. Bunlarla ilgili tarihten bu güne gelen her hangi bir yazılı evrak yoktur. Ama yüzyıllardır tasvirlerdeki üslubun aynı olması bu savı güçlendirmektedir. İkonaların bu benzerliği bu konuda ilgili yazmaların ve bir geleneğin olduğunun göstergesidir. İkon sanatçısı tasviri şekillendirmeye başlamadan dua eder ve her ayrıntıyı çok dikkatli inceleyerek yapar. Yapılan tasvir kutsal bir kişinin tasviriyse o aziz için dua okunur. Böylece azize yakınlaşıldığına inanılır.

Tasvirin tamamlanmasın ardından Tanrıya şükredilir ve bitirilen tasvir Tanrıya sunulmak üzere başrahibe verilir. Sunakta kutsanan ve duası edilen ikona bunun ardından başkalarına verilebilir.

İkonalarda Sembolizm

İkonaların kutsal kabul edilmesi ve sanatsal bir özellik taşıma gerekliliği olmaması onları diğer resimlerden ayıran en önemli farktır. İkonalar sıradan, realizmden uzak, yaşadığımız dünya ile ilgili olmayan yönlerin ortaya çıkarıldığı, sanatsal açının önemli değil ruhsallığın ön plana çıktığı sembolik tasvirlerdir. Mekân ve zaman birliği olmaması ikonaların diğer bir özelliğidir. Sanatçı bu konuda bir sınırlama içinde değildir ve tasvirlerinde tüm zaman ve mekânları, belirli bir zamanı ve yeri önemsemeden bir karede tasvir edebilir. İnsan vücudunun güzelliği, Helenistik ve Rönesans dönemi yapıtlarında ortaya çıkarılmıştır. İkonlarda tasvir edilen insan figürleri yalnızca fiziki görünümü değil, ruhsal bir anlatımı da ön plana çıkarmayı amaçlar. Portrelerde, figürlerde şahısların üzerinde ki elbiselerin kıvrımları ve renk geçişleri ruhani, kutsal bedenlere işaret eder.

Resmin yüz kısmına bakan şahısların etkilenmesi ve onların ruhani boyutlarının ön plana çıkarılması için yüz çizimlerine de önem verilmiştir. İkonada tasvir edilen şahsın gözlerinin büyük ve açık olarak çizilmesi onun sonsuzluğa baktığını işaret eder . Kutsal Ruh‘un gücünü ve bilgeliğini ise yüksek çizilen dış bükey şeklindeki alın tasvirinden anlıyoruz. Dünyadaki kokular yerine Kutsal ruh‘un kokusunun tercih edildiğini, burnun ince ve uzun resmedilmesi ile anlayabiliriz. Dünyevi ve bedensel zevklerden arındırıldığını, kapalı ve küçük dudaklar gösterir. Kutsal Ruh‘un sözlerinin dünyevi sözlerden daha önemli olduğunu ise kulakların büyük oluşu ifade eder. Maddeden uzaklaşmayı da çizilen uzun parmaklar ve bedenler anlatır.

İkona sanatçılarının geometri bilmeleri gerekmektedir. Çünkü tasvirlerde yer alan insan, hayvan, yapılar ve doğa görüntüleri dünyevi olmayan huzur dolu bir görüntü sunarken belirli bir ilahi harmoni içinde resmedilirler. İnsan resimleri üç boyutlu değildir bunun nedeni, Mesih‘in inananlara sunduğu dünyada boyut anlayışına yer verilmemesidir. İkonda vurgulanmak istenen kişi ön plana çıkarılarak büyüt boyutlarda çizilir. Diğer unsurlar ise arka planda, perspektif kurallına uyulmadan, küçük şekilde resmedilir. Yapılar, kişiler ve anlatılmak istenen unsurlar gerçek boyutlarda tasvir edilmezler. Tasvirlerde görülen şahısların çizilmesi bu kişilerin önem derecesine göredir. Daha önemli bir kişi arka planda kalsa bile diğer kişilerden veya kişiden daha büyük boyutta çizilir. İkonalarda renklerin kullanımı özel bir anlam içerir. Güneş ışığı ve gölgeler ikonalarda genellikle kullanılmaz Bunu nedeni tasvirlerin çiziminde aydınlatma gökten gelen İlahi Işık ile yapılmaktadır. İkona sanatçıları renk seçimlerinde ikonografik geleneğe göre hareket etmek zorundadırlar.

Kullanılan renkler ruhani bir dünyayı anlattığı için gerçekçi değildir. Nesneler veya şahıslar parlak, canlıdırlar. Bu sebeple tasvirlerde kırmızı kayalar veya pembe at figürleri görebiliriz. Her yerde olduğu gibi, ikonalarda da saflığı, temizliği ve İlahi Hikmet‘i beyaz renk temsil etmektedir. Bizans ikonalarında Mesih‘in şanını temsil eden beyaz ve çektiği acılara anlatan siyah rengi Bizans din adamlarının üzerinde beyaz elbise ve siyah haç olarak görebiliriz. Ayrıca azizlerin üzerinde yer alan haleler de çoğunlukla beyazdır. Suskunluğu ve alçak gönüllüğü temsil eden renk ise mavidir. Mavi ve beyaz renkler, dünyevi renkler olan kırmızı ve yeşilin karşıtı olarak göksel renkler olarak kullanılır. Pantokrator, Thedokos Meryem ve havarilerin ikonalarında mavi renk sık sık kullanılır. Gençliğin, güzelliğin, sağlığın, zenginliğin, aşkın ve savaşın rengi Hıristiyanlıkta önemli bir renk olan kırmızıdır. Şehit azizlerin elbiseleri, baş melek Michael‘ın cübbesi ve bazen ikonanın arka planı kırmızı renktedir. Eski ve Yeni Ahit‘te mor en yüksek makama işaret eden renk olarak kullanılmıştır. Bizans imparatoru erguvan rengi olan ve en yüksek gücü simgeleyen mor renkte elbiseler giyerdi. Aynı tarzda din adamları da mor veya mavi renkte elbiselerle tasvir edilirlerdi. Kırmızının sıcaklığını, mavinin soğukluğunu dengeleyen baharın temsilcisi ve yeniden dirilişi temsil eden renkse yeşildir. İkonalarda yeşil çoğunlukla peygamberlerin ve Vaftizci Yahya‘nın rengidir.Koyu sarı gerçeği, sönük tondaki sarı kibir ve ihaneti anlatır. Sonsuz hayatı anlatan bir renktir. İkonalarda gördüğümüz altın rengi sarı ise İlahi Işığı temsil eder. Ölümü, sonbaharı, toprağı ve toprağa dönüşü temsil eden kahverengi, ikonalarda keşişlerin elbiselerinde görülür Buradaki anlamı; Tanrı‘ya ibadet eden keşişin, Tanrının yardımı ile toprak gibi bereketli olacağına ve etrafına bereket saçacağıdır. Bütün renkleri içinde bünyesinde barındırabilen siyah renk ise karanlığın temsilcisidir. İkonalarda keşişlerin elbiseleri, kahverenginin yanı sıra, dünyevi zevklerden, kibirden arındıklarını belirten siyah renkte de görülebilir.

İKONALAR

Ortodoks dünyasında ikonaları yaygın olarak görmekteyiz. Kiliseler, manastırlar,şehit türbeleri, dükkânlar, okullar, askeri alaylar ve evler kullanım alanlarıdır. İnançlı kişiler küçük boyuttaki ikonaları günlük hayatlarında üzerlerinde taşımaktadırlar. İkonaları iki ana gurupta sınıflandırmak mümkündür. Birinci grupta ―İbadet İkonaları‖, Ortodoksluk hakkında ayrıntılı bilgisi olmayanların anlamakta zorluk çekeceği ikona çeşididir. İkinci grupta ise ―Tanımlayıcı ve Didaktik ikonalar‖ bulunmaktadır.

İbadet İkonaları

İbadet İkonaları olarak isimlendirdiğimiz bu gurup ikonalar ―The Acheiropoietos Icon‖ yani ―insan eli değmeden yapılmış ikona‖ adıyla anılır. Batı‘da ise bu ikonalar ―HolyFace‖ (Kutsal Yüz) şeklinde isimlendirilir.

İbadet ikonalarında yalnızca kutsal sayılan İsa, Meryem, Vaftizci Yahya, Melek ve Aziz kişilerin tasvirlerine yer verilir. İnanışa göre ilk örnekleri insan eli değmeden ve mucizevî bir şekilde var olan ibadet ikonaları, bu nedenle çok önemli kabul edilirler. İnançlı kişiler, ibadet sırasında, bu ikonalar sayesinde bu dünyanın ötesindeki gerçeği görebilir, dünyevi zevklerden arınıp içlerindeki saflığa ulaşabilirler.

Meryem İkonaları

İncil yazarı Luka‘nın Meryem‘e ait ilk ikonayı yaptığına inanılır. İnanışa göre Luka, Pentakost‘tan sonra üç adet Meryem tasviri ortaya çıkarmıştır. Meryem bunlardan iki tanesinde Çocuk İsa ile beraber, sonuncusun da ise tek başına tasvir edilmiştir. Rus kiliselerinde birçok, Athos Dağı‘nda yirmi bir adet, Roma‘da da yedi adet Meryem ikonasını Luka‘nın elinden çıktığına inanılmaktadır. Bu ikonalardan en eskisi 6. yüzyıl ile tarihlenmektedir. Thedokos ismi verilen ikonalarda Meryem kucağında Çocuk İsa ile tasvir edilmiştir. Bu ikonanın bazı çeşitlerinde Meryem ayakta, ellerini iki yana açmış bir şekilde tasvir edilirken, boynundaki madalyonda da Çocuk İsa‘nın bir resmi bulunmaktadır.

İsa İkonaları

İsa ikonalarının farklı çeşitlerde tasvir edildiğini görebiliriz. Pantokrator (evrenin yaratıcısı) İsa ikonasında; sağ eliyle takdis edip sol elinde İncil‘i tutmakta olan İsa, kâinatın hâkimi olarak görünmektedir. İsa‘nın çilesi ikonasında, İsa başı öne düşmüş bir şekilde, çarmıhta tasvir edilmiştir. Çocuk İsa (Emmanuel: ―Tanrı bizimle‖ demektir) ikonaları İsa‘nın çocuk olarak resmedildiği ikonalardır.

Aziz İkonaları

Aziz ikonalarında anlatılmak, yapılmak istenen, ikonada betimlenen aziz ya da kutsal şehitlerin sonsuzluğa kadar yaşatılmasını sağlamaktır. Böylece aziz ve şehitlerin ikonografisi ortaya çıkmıştır. Ve bu gelenek Bizans‘tan sonra da devam ederek günümüze kadar ulaşmıştır. Bugüne ulaşan en eski aziz ikonaları Sina dağında bulunan, 6. yüzyıla ait ikonalardır. Vaftizci Yahya, Aziz Nikolas, Aziz Demetrios, Aziz Georgios, Aziz Vasil‘in ikonaları bu guruba örnek verilebilir.

Melek İkonaları

Ortodokslukta Melek ikonalarına da önem verilmektedir. Kilisenin düzeninde, başmelek ―Mikhail‖ olarak tanımlanır ve inanca göre evharistik ayini anında melekler kiliseye gelerek, ayine katılırlar. Bu inanç nedeniyle melekler, ikonostasis‘te bir ibadet unsuru olarak önem kazanmışlardır.

Teslis İkonaları

Teslis ikonalarının oluşumunda mucizevî bir olay yoktur. Teslis ikonaları bir kanona bağlı olarak tasvir edildiklerinden dolayı bu grup içinde yer almaktadırlar. Bu ikonanın kaynağı, Tevrat‘ta yer alan bir inanışa dayanır. Teslis; üçleme, üçe çıkarma, Hıristiyanlıkta Allah’ın üç unsurdan meydana geldiğine inanma anlamındadır. Bu üç unsur; Baba, Oğul, Kutsal Ruh‘tur. Üç şekilli tek Tanrı anlayışı anlamında olan bu inanışa göre, üç kişi tek tanrı ve bu bağlamda “Oğul” diye nitelendirilen Hz. İsa da ―Tanrı‖ kabul edilir. Doğu‘da Bizans sanatında teslis ikonaları, genellikle üç meleğin Hz. İbrahim’e gelişini tasvir eden sahne ile gösterilmiştir. XV. yüzyıl Resim sanatında kişileri birbirinden farklı şekilde resmetme eğilimi ortaya çıkınca, bazen Baba ile Oğul birbirine benzer şekillerle, Kutsal Ruh de bir güvercinle tasvir edilmiştir. Kutsal Ruh‘un güvercin şeklinde simgelenişi daha çok Hz. Meryem’in taç giyişinde görülmektedir.

Tanımlayıcı ve Didaktik İkonalar

Tanımlayıcı ve Didaktik İkonalar konularını çoğunlukla Tevrat ve İncil‘deki hikâyelerden, Meryem İsa ve azizlerin yaşamlarından esinlenmişlerdir. Bu gurupta tasvir edilen konuların başında İncil‘de yer alan konulardan, Bizanslı din adamlarınca dogmatik içerikli olarak belirtilmiş olan on iki tanesi yer almaktadır: Tebşir, Haber (İsa‘nın doğacağının melek tarafından Meryem‘e müjdelenmesi), Doğum, Mabede takdim, Vaftiz, Suretin değişimi, Lazarus‘un dirilişi, Kudüs‘e giriş, Çarmıhta İsa, Diriliş, Göğe çıkış, Paskalya, Meryem‘in ölümü. Bu ikonalar açık ve net anlatımlarıyla, okuryazar olmayan cemaatin eğitilmesine ve dini duyguların güçlenmesine yardımcı olurlar. İncil‘de, Luka 2: 6-7‘de geçen ―Ve vaki oldu ki, orada bulunurlarken, doğurması günleri geldi. İlk oğlunu doğurdu; kundağa sardı ve onu bir yemliğe yatırdı, çünkü handa onlara yer yoktu‖ sözlerine göre tasvir edilen doğum ikonası, ikonalarda sıkça görülen bir tasvirdir. Fakat Ortodoks dünyasına göre, Meryem‘in İsa‗yı bir ahırda değil mağarada doğurduğuna inanılır ve ikonalarda İsa bir mağaranın içinde doğmuş olarak betimlenir. Yukarıda sıralanan İncil‘de sözü geçen hikâyelere dayanarak konuların tasvir edildiği Tanımlayıcı ve Didaktik ikonalar, kaynaklarını kutsal kitaptan almaktadır. Mabede Takdim (Luka 2.21-4O), Lazarus‘un dirilişini (Yuhanna, 11:1–46) gibi. Doktorlar arasındaki İsa ikonaları Luka İncilinde geçen bir hikâyeye göre tasvir edilmiştir; İsa on iki yaşındayken âlimlerin arasında oturarak, her soruya şaşırtıcı bir şekilde cevap vermiştir. Bu ikona aynı zamanda, ilahi hikmetin İsa vasıtasıyla maddi âleme tezahür edişini de vurgular. Kudüs‘e giriş ikonası Matta, 21: 1-Il‘e, Çarmıhta İsa ikonası, Luka, 23: 33-48‘e, Meryem‘e haber ikonası Luka, 1: 26-38‘e, Göğe çıkış İkonaları Luka, 24:50-53‘e Diriliş ikonası Luka, 24:1-12‘e dayanır.

İkonostasis

Ortodoks kiliselerinde ikonalar İkonostasis üzerinde yer alır. İkonostasis, ana sunak ile cemaatin toplandığı yeri birbirinden ayıran ince bir bölmedir. İkonostasis, maddi dünya ile tinsel âlem arasında bir engel olmayıp, her iki dünya arasındaki geçişi sağlayan bir kapıdır. İkonaların 6 yüzyılda kilisenin en kutsal yeri olan ikonostasis duvarı üzerinde yer almaya başlandığı bilinmektedir. Bu duvarın iki dünya arasında sınırı belirleyen ve inananları ―Kudas‖ ayinine davet eden bir amacı vardı. İkonastasis tarihi gelişimine bakıldığında başlangıcının Bizans dönemine kadar gittiği tespit edilebilir. İlk dönemlerde kabul edilen klasik ikonostasis biçimi yüzyıllar süresince kullanılmıştır. Bu tarih sürecinde bazı farklılıklar ortaya çıksa da geleneksel biçim tümüyle ortadan kalkmamıştır. V. yüzyılda, taş sütunlu tarzdaki ikonostasiste daha sonra sütun dikmeleri arasına azizlerin ikonaları konmaya başlanmıştır. İkonastas duvarı ahşaptan veya taştan oluşturulduktan sonra üzeri ikonalarla kaplanır.İkonastas duvarı Hıristiyanlığın başlangıç zamanlarında sunak ile cemaatin toplandığı bölmeyi birbirinden ayıran alçak bir duvar veya kafes bölme şeklindeydi. Tarih sürecinde Hıristiyanlığın gelişmesi ile ikona sayısının artması sonucu, orta nef boyunca uzanan iki üç metre uzunluğunda bir duvar şeklini aldı. Kilise mimarisinin gelişimi sonucunda Ortodoks kiliselerinin mimari öğelerinden biri haline dönüşen ikonostasis,14.yüzyılda klasik şekline ulaşmıştır.İkonaların gerçek amacı ibadet eden inançlı kişileri, ilahi güce ulaştırmaya aracılıketmekti.
Tasvirler, inananları Kutsal kitapta geçen bir konu hakkında bilgilendirmek, bu konu hakkında düşündürmek ve kutsal düşüncelerinin ortaya çıkmasına aracı olmaktı. Bu tasvirlerin önünde saygı ile eğilme, dokunma, bunları ululama, ibadette dikkat çekici unsurlardır. Bu nedenle ikonalar göz temasının rahatlıkla yapılabileceği bir yüksekliğe konulmaktadır. Maddi dünya ile manevi dünya arasındaki geçişi
sembolize eden ikonostasisin öğretici bir amacı vardır. İkona dizileri vasıtasıyla Tanrı insana, insan da Tanrı‘ya yaklaşır. ikonostasise konulan ikonalar ilk dönemlerde bir hiyerarşi içinde konulmuyordu. Daha sonraki dönemlerde bunlar bir düzenleme içine sokulur hale gelmiştir. ―Tipik bir Bizans kilisesinde ikonostasis iki sıra halindedir. Alt sırada büyük ikonalar üst sırada ise daha küçük ikonalar sıralanmıştır. Rus Ortodoks kilisesinde ise bu sıralama üçe çıkmaktadır‖.

About

You may also like...

Your email will not be published. Name and Email fields are required