Kervansarayların Ortaya Çıkışı

Kervansaray, Farsçada aslen soygunculara ve eşkiyalara karşı kendilerini savunmak için bir arada sefer eden tüccar topluluğunu tanımlamak için kullanılan “karvan” kelimesiyle, “saray” kelimesinin birleştirilmesiyle oluşmuş bir sözcüktür. Ancak bu sözcük şehirler arasındaki önemli yollarda ticaret ve hac kervanlarının hayvanlarıyla birlikte ücretsiz olarak konaklamaları için inşa edilmiş yapılara sonradan verilmiş bir addır.

Nitekim kitabelerden anlaşıldığına göre bu yapılar zamanında “ribat” veya “han” olarak anılıyordu. Doğuya özgü yapılar olan kervansarayların tarihi çok eskidir. Ünlü tarihçi Herodot, Susa’ dan baş­layarak, Sardis üzerinden geçerek Efes’e kadar uzanan büyük Kral Yolu üzerinde her 30-40 kilometrede bir görülen birçok “güzel dinlenme ve barınma yerinin varlığından söz eder. Herodot bu yapılardan bazılarının hırsız veya eşkıyaların saldırısına karşı yüksek duvarlarla çevrili olduğunu, askerler tarafından korunduğunu ve aynı zamanda düzenli bir posta hizmetinin durak yeri olduğunu anlatır. Kral Cyrus tarafından yaptırılmış
benzer yerlerin Suriye’deki ana yollar üzerinde tespit edildiğini de sözlerine ekler. Romalılar zamanında ise Doğunun Roma egemenliği altındaki ülkelerinde mansiyones veredariorum diye tanımlanan, yolcuların kalabileceği odalar ve ulak hizmeti görenlerin atları için ahırlar barındıran birbirinden 75 kilometre uzaklıkta yapılar bulunuyordu. Sözü edilen bu yapılar ilk zamanlarda Romalı memurların güven içinde seyahat etmeleri için düşünülmüş olsalar da sonradan diğeryolcularada para karşılığı barınak hizmeti vermeye başlamışlardı.

Bizanslılar zamanında Avrupa’nın doğu bölgelerinde de yaklaşık 50 km ara ile konaklama yerleri yapılmıştı, bunlardan bazıları ortaçağa kadar ayakta kalmış ve daha da geliştirilmişlerdi. Ortaçağda söz konusu yapılara xenodocheiyon deniyordu. Bu sözcük başlangıçta, M.S. 313 ‘te Hıristiyanlığın serbest bırakılmasıyla sayıları artan gezgin keşişlerin konaklamaları için inşa edilmiş evlere verilen addı. Bu tür evlere yardı­ma muhtaç herkes girebilirdi. İlk xenodocheiyon Bizanslı senatör Zotikos tarafından İstanbul’da kuruldu. Xenodocheiyon’ların en ünlüsü Kayserili kutsal Basileios’un kendi şehrinde yaptırdıklarıdır (M. S. 375). Batıda
ilk xenodocheiyon 380 yılında Ostia’da inşa edildi ve oradan Roma İmparatorluğu’nun diğer batı eyaletlerine yayıldı, fakat en büyük ve ünlüleri doğudakilerdi.

13. Yüzyılda yaşamış olan Marea Polo ise Bizans İmparatorluğu zamanında Kambalu’ dan başlayarak çeşitli eyaletlere giden yollar üzerinde yapılmış olan kervansaraylar hakkında ayrıntılı bilgi verir. Buna göre tüm anayollar üzerinde 25-30 mil araylajamb adı verilen duraklar, bu duraklarda yabancıların her türlü ihtiyacını karşılamak için düşü­nülmüş, yerine göre çok sayıda iyi döşenmiş oda ihtiva eden binalar bulunuyordu. Burada kervansaraylar için kullanılanjamb kelimesinin Moğol kökenli olduğu ve Farsçadaki “misafirhane” veya “ulak istasyonu” anlamında kullanılanjamb ile aynı olduğu belirtiliyor. Anlaşılacağı üzere kervansaraylar sadece Akdeniz kıyılarına veyaAvrupa’nın doğusuna özgü değildi; Moğolların ülkelerinde de Çin’den esinlenerek yapılmış kervansaraylar vardı. Tarihçi d’Ohsson Histoire des Mongols adlı eserinde Cengiz Han’ın büyük anayollar üzerinde memurların, ulakların ve elçilerin rahat yolculuk etmelerini sağlamak üzere Çin’deki örneklerine göre posta istasyonları yaptırttığını belirtir.

K. Müller’e göre en basit kervansaray formlarndan biri Mezopatamya’da Umn el-Walid’deki Roma hanına ait olandır. Temellerinden anlaşıldığına göre bu kervansaray kare şeklindeki bir avlu ve avlunun iç duvar boyunca tek sıra halinde dizilmiş, birkaç oda içeren oturma birimlerinden oluşuyordu. Avlunun güney
duvarında göze batmayan tek bir giriş vardı.

Müslümanlarca yapılmış en eski kervansaray Oleg Grabar’a göre Bıneviler zamanından kalma olan Kasral Hayr alSharld ‘dir. Penceresiz bir cephe, köşe kuleleri ve istinat duvarlanyla bit kaleyi andıran bu kervansarayın iç avlusunun etrafı zemin katında bir revak, ikinci katında bir galeri arkasına diziimiş odalar içeren iki katlı yapı gruplanyla çevriliydi. Kurt Erdmann’a göre ise İran’da Sasaniler zamanında yapılmış olan ve 8. yüzyıla tarihlenen Kasr al Hayr alGharbi kervansarayı en eski olandır. Kervansaraylar, özellikle 7. ve 13. yüzyıllar arasında İran, Suriye ve Anadolu’da en gelişkin örneklerini vermişlerdir.

Belirtildiği gibi bu yapılara zamanında Ribat adı veriliyordu. Arapça kökenli bu kelime önceleri cihada hazır bulundurmak üzere, binek hayvanlannın toplan-dığı
yere verilen addı, sonralan ribat aynı zamanda “ulaklann hayvan değiştirme konağı, kervansaray” olarak da buna çok yakın bir anlam kazanmıştır. Bununla birlikte bu deyim, çok daha erken zamanlarda bir tür dini ve askeri mahiyetteki kuruma ad olmuştur ki kendine has İslami bir buluş olarak görülmektedir. Kısaca, müstahkem Müslüman zaviyesi olarak tanımlanabilecek olan ribatlar, İslamiyet’in ilk dönemlerinde Araplar tarafından sınır bölgelerindeki stratejik öneme sahip noktalarda yaptınlmıştı, ribatlann geçici veya daimi sakinleri din mücahitleriydi. İslami cihat doruk noktasına ulaştıktan ve fethedilen ülkelerin İslamlaştırılması tamamlandıktan sonra ribatlarn işlevi değişikliğe uğradı. Özellikle 1O. yüzyıldan sonra Suriye, Mısır ve Filistin’deki ribatlar, dervişlerin toplanma yeri olarak kullanıldığı gibi yolcular ve hacılar için konaklama yeri işlevini de üstlendi. Böylece ribatlara hankah veya zaviye denmeye başladı. Bu arada, Asya’da İpek Yolu gibi önemli ticaret yollannın varlığı ribat şeklinde kervansaraylar yapılmasını beraberinde getirdi. Ticaret yollan üzerinde Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu gibi büyük Türk devletleri yöneticilerince yaptırılan kervansaraylar da ribat adını aldı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: Bu metin, Nursel Gülenaz, Batılılaşma Dönemi İstanbul’da Hanlar ve Pasajlar, İstanbul 2011, isimli kitabın giriş bölümünden alınmıştır.

 

About

You may also like...

Your email will not be published. Name and Email fields are required