Romanik Mimari
1066 yılında İngiltere‟yi işgal eden Normanlar, yeni bir mimari üslubu da beraberlerinde getirmişlerdir. Bu üslup İngiltere‟de “Norman üslubu”, Avrupa kıtasında ise “Roman üslubu” adını almıştır. 1050‟lerde başladığı kabul edilen Romanesk, Avrupa‟nın yeni bir canlanış dönemi olmuştur. Özellikle Haçlı seferleri, değişik sınıftan kişilerin birbirine kaynaşmasını sağlamış, kilise her tür sanatın koruyuculuğunu yapacak bir düzeye ulaşmıştır.
Romanesk sanat deyince ilk akla gelen, Ortaçağ‟ın büyük manastır yapılarıdır. Bunlar, yalnız dinsel değil, sosyal ve kültürel etkinlikleri de içeren yapı kompleksleridir. Romanesk kiliseler ise kalın taş duvarları, masif kuleleri ve heybetli görünümleriyle kimi zaman bir şatoyu anımsatırlar. Romanesk mimarlık üslubuna Avrupa‟nın değişik yörelerinde rastlanır. Ama en tipik ve anıtsal örnekler daha çok Almanya, Fransa ve ıngiltere‟de toplanmıştır.
Romanesk mimarinin en yaygın formu, çok nefli ve transeptli bazilikal formdur. Bu üsluptaki kiliselerde orta nef ile yan neflerin bağlantısı, 11. yüzyılda yapımına başlanan Speyer Katedrali‟nde olduğu gibi masif ayaklara dayanan yuvarlak kemerlerle sağlanmıştır. Roma yapılarından alınan yarım daire biçimli yuvarlak kemer, Romanesk mimarinin en belirgin özelliklerinden biridir. Bu dönemde yapıların örtü biçimleri de değişmiştir. Erken dönemlerde kullanılan ahşap kirişli çatılar bu dönemde de kullanılmakla birlikte artık esas örtü biçimi, “tonoz” olmuştur. Yuvarlak kemerlerle dörtgen bölümlerin oluşturulduğu neflerin üzerini dilimli kubbeleri andıran çapraz tonozlar örtmektedir.Bu dönemde mimarlık ön plandaydı, öteki sanat dalları ise onun zenginlik ve anlamını arttırmak için birbiriyle yarışıyorlardı. Örneğin, Romanesk heykel sanatı mimariden ayrı düşünülemez. 11. yüzyılda tamamlanan Poiters‟deki Notre-Dame Kilisesi‟nin cephesinde ayakta duran, oturan, bir konuyla ilgili olarak gruplaşan çok sayıda kabartma figür görülmektedir. Bu kabartmalar, yapının cephesini görkemli bir biçimde süslemekle kalmayıp, ona hareket, soluk alan bir canlılık da katmaktadırlar. Romanesk heykel, yalnız cephelerde değil, iç mekanda da mimari organlara bağlı olarak geniş yer tutar. ıçiçe geçmiş çok sayıda figürden oluşan sütun ve ayaklar, bunun en ilginç örnekleridir. Kimi sütun başlıkları da neredeyse birer heykele dönüşmüştür.
Romanik Mimarinin Oluşumu:
VIII. yüzyılın ortalarında, Frankların yönetimi Karolenj hanedanına geç¬miştir. Karolenj kralı Şarlman, Germen kavimlerini yönetimi altında birleş¬tirmiş, ülkeyi Elbe ırmağı ve Tuna kıyılarına kadar genişletmiştir. 800 yılında Roma’ya gidip Aziz Petrus Kilisesi’nde Papa nın elinden dinî törenle taç giyen Şarlman, Roma İmparatoru ve Augustus’u diye alkışlan¬mıştır. Şarlman, dünya için yalnızca bir Hristiyan kilisesi var olabilirse, imparatorluğun da tek olabileceği düşüncesini taşımış; yapmış olduğu düzen¬lemelerle Batı medeniyetinde ve sanatında etkili olmuştur. Roman sanatı, Eski Yunan-Roma etkilerine açıktır. Aynı zamanda Bi¬zans ve İslâm dünyasıyla da ilişkide olup, yöresel ihtiyaçlara cevap verme çabaları sonunda ortaya çıkmıştır. X.-XIII. yy.’lar arasında Avrupa’nın çoğunluğunu içine alan sanat stili olmuştur.Batı Roma’nın yıkılışından Orta Çağ’a kadar geçen uzun zaman içerisin¬de Alplerin kuzeyinde yapılan ilk anıtsal taş yapılar Karolenj devrine aittir. En önemlisi Aachen’de Şarlman tarafından 804’te yaptırılan. bir saray kilisesidir.İçinde bir destek dizisi yardımı ile çevre dehlizi meydana gelen gelişmiş merkezî plânlı bir yapıdır.
Romanik Mimari Özellikleri:
.• Roman mimarîsi, tonoz ve kubbe mimarlığıdır.
• Kubbe ve tonozların ağırlığa dayanabilmesi için duvarlar oldukça kalın yapılmıştır. Hatta, duvarların zayıflamaması için pencerelere oldukça az yer verilmiştir.
• İçte ve dışta hep yuvarlak kemer hâkim olmuş, niş ve payelerle hareketlendirilmistir.
• Doğu-batı ekseni üzerinde uzanan bu yapıların girişini teşkil eden batı bölümünde kuleli bir cephe meydana getirilmiştir.
,• Roman sanatı gücünü Hristiyanlıktan ve gelişme gösteren manas tırlardan almıştır. Bu nedenle, en önemli yapı türü kilise olmuştur. Yalnızca Hrıstiyan cemaatinin değil, nüfusu artan manastır mensuplarının ve rahipler sınıfının da kiliselerde özel yerlerinin olması gerekmiş, her tarikat kendine uygun kilise tipi aramıştır. Böylece, çeşitli plânlarda kilise tipi çıkmıştır. Kripta adı verilen yer altı kiliseleri bunlar arasındadır. Koro denilen kısmın altında bulunan kriptaya merdivenle inilmektedir. O döneme özgü olarak yapılmışlardır.
• Eski dönemdeki bazilika plânını esas alan Roman mimarîsinde malzeme olarak özenle işlenmiş kesme taş kullanılmıştır.
• Roman sanatı ortak özellikler içermesine rağmen, ülkelere göre bazı farklılıklar göstermektedir.
• Resim ve heykel bu dönemde kilisenin hizmetindedir. Olgunlaşma dönemi Roman üslûbunda, cepheler heykel ve kabartmalarla bezenmeye başlanmıştır. Almanya’da kilise yapılarına eklenen yüksek çan kuleleri, erken Hristiyannn bazilikalarından ayrılan yeni öğelerden biridir.
Avrupa’da Roman mimarîsinin yaygın olduğu ülkeler ve tanınmış Roman tarzı eserler aşağıdadır:
Almanya: Bu ülkede XII. yy.’a kadar yapılan mimari eserler kısmen kaba ve gelişi güzel bir görüntü içindedirler. Alman toplumuna özgü çizgide yapılan eserler, XII. yy.’dan itibaren daha zarif ve uyumludurlar. Speier (Spayer) Katedrali; antik dönemden sonra, Batı’da üzeri tonozla kapatılan en büyük yapıdır. İlk kez bu yapıda omurgalı çapraz tonoz kullanılmıştır. Saint Michael (Sen Misel) Kilisesi, Mainz (Mayns) ve Worms Katedrali de AlmanRoman mimarîsinin önde gelen yapıları arasındadır.
Fransa: X. yy. ortalarından itibaren Roman tarzının ortaya çıktığı ülkede, önde gelen yapı örneklerinin çoğu XI. yy.’a aittir. Normandiya, orta nefın üzeri kaburgalı çapraz tonozla örtüldüğü ilk bölge olurken; Burgonya’da yapılan kilise içlerinde, antik tarz öğelerin kullanıldığı süslemeler ağırlıktadır. Önemli eserler arasında Cluny (Kulini) Kilisesi, Caen (Kan)’da Snt. Etienne (Etyen) ve Snt. Trinite Kilisesi, Toulouse’da Snt. Sermin Kilisesi, Vazelay Madeleine (Vazale Madeleyn) Kilisesi sayılabilir.Fransa’da bazı kiliseler, Perigieux (Perijüsk)’teki Snt. Front Kilisesi‟nde olduğu gibi, tonoz yerine kubbe ile örtülmüştür. Ayrıca, XII. yy.’da bu ülkede kaburgalı sivri tonozun kullanılmasıyla Gotik sanata geçiş dönemi başlamıştır.
İtalya: Antik dönemin geleneklerini yürütmek isteyen İtalya da, ilişkide olduğu diğer Avrupa ülkelerinin (Almanya, Fransa), ayrıca İslâm sanatının (Venedik ve Sicilya’da) etkileri vardır. Bu etki unsurları ve ülkenin kendi iç yapısı doğrultusunda, Roman mimarîsi çizgisinde çeşitli yapılar inşa edilmiştir. Bunlardan, yapımına XI. yy.’da başlanan Piza Katedrali, eğri çan kulesi ve vaftizhanesi ile dünyanın gözde binalarından biridir. Bazilika plânında yapılmıştır Ayrıca, San Zeno San Ambrogia ve Pizza Katedrali dönemin diğer eserleri arasındadır.Diğer Avrupa ülkelerinden İspanya’da Compostela Kilisesi, İngiltere’de Snt. Albans ve Hollanda’da Doornik katedralleri Roman mimarî örnekleri arasında bulunurlar.
Roman sanatında heykel fazla önemsenmediği gibi, kabartma, resim ve mozaik yapımıda, sıralamada mimarîden sonraya gelir. Kabartmalar, çoğunlukla yapıların cephe kapıları üstündeki alınlıklara, sütun başlıklarına, kapı ve pencere yüzeylerine yapılmıştır. Yine dinî konuların ağırlık kazandığı resim sanatı, çizgici ve yüzeysel bir üslûpla ele alınmıştır. Mozaikçiligin canlandırıldığı Cassino Manastırının (İtalya, XII. yy.) pencerelerinde dönemin vitray tekniğiyle süslemeler yapılmıştır. Bir başka örnek de Köln Katedrali vitraylarıdır