Arkeolog Hilal Erden Sanatın Yolculuğu için ”Işık Ülkesinin Kalbi:Kaş” yazısını yazdı.Okumanızı tavsiye ederiz.
Kaş,Türkiye’nin Batı Akdeniz bölgesinin en güzel kıyı ilçelerinden birisidir.Antalya’dan Fethiye’ye kadar uzanan ve antik dönemde ”Likya”olarak adlandırılan Teke Yarımadası’nın güneydeki uç noktasında yer alır.Tam karşısındaki Meis Adası aracılığıyla Yunanistan ile komşudur.
Likya,tarihi MÖ. 3000 yıl öncesine dayanan en eski Akdeniz uygarlıklarından biridir.Elmalı ve çevresindeki kazılarda bulunan eserler,kalkolitik ve bronz çağında Teke Yarımadası’nda yerleşim bulunduğunu göstermektedir. MÖ. 2200 yılında Anadolu’ya göç eden kavimlerden Luwilerin Ege ve Akdeniz kıyılarına yerleştirdiklerini,zaman içinde Antalya-Fethiye arasında kalan ve günümüzde Teke Yarımadası dediğimiz bölgede,önce Lukka,sonra da Likya adıyla bilinen bir uygarlık kurduklarını biliyoruz.Antik Mısır kayıtlarına göre,Lukka adı,Hititçe ”ışık” anlamına gelen Luk kökünden türemiş. Lukkaların Hititlerle ve Troya Savaşı’nda da Troyalılarla müttefik olduklarından bahsediliyor.
Kaş yakınlarında Uluburun’da bulunan Mısır gemi enkazındaki buluntulardan;Likya’nın Akdeniz ülkeleri ile yoğun ticari ilişkileri olan,gelişmiş bir uygarlık olduğunu anlıyoruz.Uluburun Batığı olarak adlandırılan 3350 yıllık bu gemi,içinde bulunanlarla birlikte Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.Batığın bir kopyası dünyada ve Türkiye’de birçok yerde sergilendi.Bir diğer kopya da,keşfedildiği noktada yani Kaş açıklarındaki Uluburun’da sualtı arkeo-park olarak dalış meraklılarını bekliyor.MÖ 6. yy’da bütün Anadolu,Persler tarafından işgal edildiğinde,Likyalıların yenilgiyi kabullenmediğini anlatır tarihçiler.Persler,o zamanki Likya başkenti Xanthos’a saldırınca,Likyalı erkekler teslim olmak yerine kentlerini ateşe verir,kendi ailelerini öldürür,sonra da kanlarının son damlasına kadar savaşırlar.Ama Likya sanatı,Pers egemenliği boyunca da varlığını sürdürür.MÖ 4. yy’da Büyük İskender Anadolu’ya girdiğinde Likyalılar çok fazla direnç göstermez,böylelikle Pers yönetimi sona erer.Büyük İskender’in ölümünün ardından Seleukoslar ile Ptolemaioslar arasında gidip gelen ülke,Apameia Anlaşması’na kadar Suriye egemenliğinde kalır;anlaşmadan sonra da Rodos ve Roma egemenliğine geçer.
MÖ 2. yy’da Likya’daki kentler bir araya gelerek bir ilki gerçekleştirir,Likya Birliği adıyla bilinen bir federasyon kurarlar.Likya Birliği ekonomik ve kültürel alanlarda çok büyük atılım gösterir.MÖ 1.yy’daki Mithridates İsyanı’ndan sonra Roma,otoritesini arttırır;korsanlar bölge için ciddi bir problem olmaya başlayınca da Likya ‘yı bu beladan kurtarır.Ancak daha sonra Roma İmparatoru Brutus,başkent Xanthos’u yağmaladığında Likyalılar,yüzyıllar önce Perslere yaptıkları gibi,kentlerini ateşe verir.Sonraları Augustus,Traianus ve Hadrianus tarafından yeniden inşa edilen kent,canlanma dönemi yaşar.MS 141 yılında Likya bölgesi çok büyük bir depremle yerle bir olmuşken zenginlerin desteği ve Roma İmparatorluğu’nun yardımları sayesinde yeniden inşa edilir.Yaklaşık 100 yıl sonraki ikinci depremde aynı yardımı göstermeyen Roma’nın bölge üzerindeki etkisi gitgide azalır.”Karanlık Dönem”diye adlandırılan Roma sonrası döneme ilişkin elimizde ne yazık ki yeterli bilgi bulunmuyor.
1071’deki Selçukluların Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusunu yenmesi ve Anadolu’nun kapılarının Türklere açılmasıyla beraber yörükler bu bölgeye yerleşir ve 13.yy’da bölge tamamen Türkleşir.Likya bölgesinde,hayvancılık ve tarımın yanı sıra balıkçılık ve sünger avcılığı da tarih boyunca önemli bir geçim kaynağı olagelmiştir.Likya lahit mezarlarının kapaklarının,ters dönmüş sandaldan esinlendiği söylenir.Denizin sunduğu nimetler,Türkler için de büyük önem taşır.
Arkeolog
HİLAL ERDEN