Mevlâna Dergâhı

Şehrin merkezinde bulunan Mevlana Külliyesi’nin buılunduğu yer daha önceler I. Alaeddin Keykubad’ın gül bahçesi olduğu bilinmektedir. Kaynaklarda Mevlana’nın babasının bu bölgeye çok sık geldiği geçmektedir. Selçuklu Sultanı bu olayı havadisini alınca bahçesi kendisine hediye etmiştir. 1231 yılında vefat eden ulemanın kabri buraya yapılmış ve külliyenin ilk parçasını oluşturmuştur.

Sultanın emriyle sanduka üzerine yazılan kitabede, “şeriâtin öncüsü, himmetin kaynağı, âlemin lideri” olarak vasıflandırılan Sultânü’l-Ulemâ Muhammed bin el-Hüseyin bin Ahmed el-Belhîyyi’nin 1231 yılı Şubat ayının “18. Cuma günü kuşluk vaktinde vefat ettiği” anlaşılmaktadır. Mevlâna için yaptırılan ve XVI. yüzyılda babasının sandukasının üzerine konulmuş ve Selçuklu çağının en çarpıcı ahşap işçilik örneklerinden birini oluşturan çatma kündekârî ve oyma tekniğinde imâl edilmiş ahşap sandukanın, Abdülvâhid bin Selim adlı bir mimar tarafından projelendirildiği ve ahşap işçiliğinin de neccar Hümâmeddîn Muhammed bin Genak tarafından yapıldığı bilinmektedir. Bahâeddîn Veled’in kabrinin, etrafı duvarla çevrili bir lahitden ibâret olup, üzerinde bir yapının mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.

Beylikler ve özellikle Osmanlı çağında ilâve olunan yapı ve mekânlarla genişleyerek bugünkü görünümünü kazanan dergâhın, Selçuklu çağındaki merkezini Mevlâna’nın türbesi oluşturmaktadır. 17 Aralık 1273 tarihinde vefat eden Mevlâna’nın, babasının başucuna defnedilmiş olduğu bilinir; türbenin yapımına, Selçuklu Sultanı III. Gıyâseddîn Keyhüsre zamanında, ünlü Selçuklu Veziri Pervâne Mu’inü’d-Dîn Süleyman, karısı Gürcü Hatun ve Alemeddîn Kayser önayak olmuşlardır. Mimarı Bedreddîn Tebrizî’dir. Türbenin yapımına, Konya’nın kış şartları dikkate alınarak 1274 yılı baharında başlandığı ve 160000 Sultânî dirhem masraf yapıldığı bilinmektedir.

Dergâhın Selçuklu çağında inşa edilmiş olan bölümünü oluşturan ve “Kubbe-i Hadrâ” (Yeşil Kubbe) olarak da bilinen türbe, hâlihazırda, ikisi kıble duvarına gömülü ve diğer ikisi de serbest olmak üzere dört ayağın oluşturduğu baldaken üzerinde yıldız tonozla örtülü bir mimari tasarım halinde 25 metre yükselen anıtsal bir kütle özelliğine sahiptir. Buna karşılık, kare planlı alanın, sadece kıble cephesinin değil, fakat doğu ve batı cephelerinin de kapalı olduğu, bu suretle, kuzey yönüne sivri kemer gözü halinde açılan bir eyvan türbe olarak tasarlandığı ve sözkonusu alanın içten yıldız tonoz ve dıştan da piramidal ya da yıldız biçimli bir külâhla örtülü olduğu iddia edilmiştir. Sözkonusu yapının, Konya’nın Karamanoğlu Beyliği idâresi altında bulunduğu 14. yüzyılın sonlarında, Görkes (Korykos/ Kız Kalesi-Silifke) seferi öncesinde Mevlâna Türbesi’ni ziyâret ederek, üzerine yeşil bir türbe yaptırmayı ahdeyleyen Karamanoğlu Alâeddîn Ali Bey tarafından, seferden başarıyla dönüşü sonrasında ve 1396 yılında, eski türbenin külâh örtüsü kaldırılarak çinilerle kaplı dilimli gövde ve külâhla yenilenip yükseltilerek bugünkü görünümünü kazandığı anlaşılmaktadır.

Eyvan türbe olarak inşa edilen ilk türbenin yan duvarları da Osmanlı çağında ve Sultan II. Bâyezid zamanında kaldırıldığı gibi, iç kısmındaki kalemişi nakışların da bu fizikî müdahale sırasında yapılmış olması muhtemeldir. 17. yüzyılın sonlarında vuku bulan depremde, dilimli gövde ve külâhtan dökülen çinilerin yerine, aslına uygun olarak İznik’te imâl edilen çiniler kaplanmış; fakat 19. yüzyılın başlarında yapılan onarım sırasında İznik çinilerinin yerine Kütahya çinileri kullanılmıştır.

 

Kaynak: Selçuklu Belediyesi

About

You may also like...

Your email will not be published. Name and Email fields are required